GüncelMakaleler

YORUM | TC Devleti, Demokratik Hak ve Özgürlükleri Yok Etmek İçin Çırpınıyor

"Günümüzde artık, emperyalistler ile yerli uşakları, istedikleri gibi yönetemiyorlar. Sürekli bir ekonomik ve politik kriz içindeler. Bundan dolayı demokrasi güçlerine ve muhalif kesimlere dönük, her gün yeni saldırılar oluyor"

Emperyalizmin yeminli uşağı faşist diktatörlük, kuruluşundan günümüze kadar katliamcı, soykırımcı ve ilhakçı geleneğiyle, devam ediyor. Başta Kürt ulusu olmak üzere (Kandil, Rojava ve Kobane’de yaptığı gibi) tüm azınlık milliyetlere, farklı inanç topluluklarına, devrimci, komünist ve tüm muhalif kesimlere yönelik düşmanca saldırısı; gelinen aşamada, ülke sınırı dışına taşmış bulunuyor.

Bu anlamda, içerisinden geçtiğimiz süreçte, emperyalist bloklar arasında yaşanan jeo-politik “pazar savaşında” Rusya’ya karşı, ABD ile AB’nin NATO egemenliğini daha da genişletmek amacıyla yapılan yeni hamlelerden biri de İskandinav ülkeleri İsveç ve Finlandiya’yı NATO şemsiyesi altında üye yapma girişimidir. Bu girişime karşın, faşist AKP-MHP hükümeti de durumu fırsata çevirerek faşist siyasetini AB ülkelerinde uygulattırmaya çalışıyor.

Bu nedenle, verilen mücadeleler sonucu bedeller ödenerek kazanılmış olan demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması için yüzyılın azılı halk düşmanı R.T.Erdoğan, İsveç ve Finlandiya ile pazarlık yapıyor. Üyesi olduğu NATO’da eline geçirdiği veto kozuyla çıkar sağlamaya çalışıyor. NATO’nun 10. maddesine göre herhangi bir ülkenin üye olabilmesi için “oy birliği” yani mevcut 30 müttefik ülkelerin hepsinin onay vermesi gerekiyor. Şark kurnazı R.T.Erdoğan ömrünü biraz daha uzatmak için elinde bulunan kartı pazarlamaya çalışıyor. Zaten NATO’da kuruluşundan günümüze dek üye olan ülkeler, birbirlerine şantaj yaparak, tavizler vererek varlığını sürdürmüşlerdir.

Bir savaş makinası olan NATO, II. Emperyalist Savaşın bitmesinden sonra SSCB ve Warschauer Paktı’na karşı 1949’da 12 ülke tarafından kuruldu. Bu ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, Danimarka ve Belçika’ydı. Türkiye ve Yunanistan, 1952’de NATO’nun yeni üyeleri oldular. 1955’te Almanya, 1982’de İspanya katıldı. Çekay, Macaristan ve Polonya’nın 1999’da katılımıyla üye sayısı 19 oldu. 2004’te Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Estonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya NATO’ya katıldı. 2009’da Arnavutluk ve Hırvatistan, 2017’de Karadağ ve 2020’de Kuzey Makedonya NATO üyesi ülkeler oldular. Son üye olan Makedonya’ya karşı Yunanistan, Makedonya’nın üyeliğini isminden dolayı veto etmişti. Yunanistan ile yıllar süren isim sorunu, Kuzey Makedonya olmasıyla birlikte Yunanistan vetosu sona erdi.

 

Emperyalist efendiler ve uşakları, iktidarlarını korumaya çalışıyor!

NATO stratejik hedefleri doğrultusunda, İsveç ve Finlandiya’yı NATO şemsiyesi altına alma meselesinde bu defa da Türkiye veto etti. Bundan dolayı geçtiğimiz 28 Haziran 2022 tarihinde, (Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in de katıldığı) Madrid’de üçlü zirve yapıldı. Zirvede yapılan pazarlıklar neticesinde; 10 maddelik bir metin üzerinde anlaştılar. Bu maddelerin en önemlilerinden biri Türkiye için “terörle” mücadelede iş birliği, ikincisi ise silah ihracatının yeniden yapılması ve uygulanan ambargonun kaldırılması vb. idi.

Gelinen aşamada, İsveç’in yeni Başbakanı Ulf Kristersson, 8 Kasım 2022’de Ankara’ya yaptığı ilk yurt dışı gezisi sırasında, Türkiye’nin terörle ilgili eleştirilerini ciddiye aldıklarını belirtti ve ayrıca “İsveç, Türkiye’ye yapmış olduğu taahhüde riayet edecek, yerine getirecektir” dedi ve “yasal değişiklikleri yapacaklarını” ekledi. Aynı basın açıklamasında R.T.Erdoğan da yaptığı konuşmada “Birinci derecedeki NATO dostlarımızla dayanışma içerisinde olmamız lazım. Bu teröristleri ülkelerinde barındırmamak gerekiyor. Özellikle İsveç’te mi bu var? Hayır, birçok AB üyesi ülkelerde maalesef teröristler cirit atıyor… Bu konuda değerli dostuma şu an itibariyle beni anlayacağına inanıyorum. Önümüzde temmuz ayına kadar süre var. Bir diğer taraftan da haziran ayında Türkiye’de seçim söz konusu. Gerek Cumhurbaşkanlığı gerek parlamento seçimi. Bu seçimlere de hazırlanırken halkımızın karşısına çok rahat çıkabilmemiz lazım. Bunları da değerli dostumla paylaştık, görüştük. Ona göre de adımlarımızı atacağız” şeklinde konuştu. Anlaşıldığı gibi emperyalist efendiler ile yerli uşakları, iktidarlarını korumak için, kazanılmış olan demokratik hak ve özgürlükleri, iç ve dış politika aracı haline getiriyorlar.

Gelinen süreçte, 16 Kasım 2022 tarihinde, “terörle mücadele yasa tasarısı” İsveç Parlamentosu’na sunuldu ve yapılan oylamada 270 milletvekili “evet” oyu verirken, 37 milletvekili de aleyhte oy kullandı. Sol Parti ve Yeşiller Partisi’nin karşı çıktığı anayasa değişikliğine 42 milletvekilli de katılmadı. Böylece yapılan anayasa değişikliği ile İsveç başbakanı Ulf Kristersson Türkiye’nin taahhüdüne riayet ederek görevini yerine getirdi.

1 Ocak 2023’te yasa yürürlüğe girecek. Yapılan bu değişiklik ile örgütlenme özgürlüğü, gösteri, miting ve yürüyüş izinlerine kısıtlama ile sınırlanırken yeni yasaların çıkarılmasının da önü açılmış bulunuyor. Ayrıca faşist TC devletinin kırminalize ettiği ve arama listelerine eklediği aydın, yazar, gazeteci, devrimci, komünist ve Kürt kurum ve kişilere yönelik cezai takibatın kolaylaşmasının önü de açılmış oluyor.

Yasa daha yürürlüğe girmeden, meyvesini vermeye başladı bile. Faşist TC devletinin Kobane saldırısını protesto etmek için, 21 Kasım 2022 tarihinde Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği binası önünde yapılan demokratik kitlesel eylem nedeniyle Stockholm Büyükelçiliği örgüt propagandası ve R.T.Erdoğan’a yönelik hakaret içeren görüntüler olduğu gerekçesiyle İsveç’in Ankara Büyükelçisi Staffan Herrström, Türk Dışişleri Bakanlığına çağrılarak kınandı.

Yine Büyükelçi Herrström’den eylemin faillerinin tespit edilerek, gerekli tedbirlerin alınması ve Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında yapılan üçlü anlaşmanın somut adımlara dönüşmesi istenmiştir.

 

Hak ve özgürlüklere dönük saldırıları geniş kitlelere teşhir etmeliyiz

Tüm bu gelişmelere baktığımızda, bugün demokratik hak ve özgürlüklere dönük, İsveç ve Finlandiya’da yaşanan durumun aslında birçok Avrupa ülkesinde muhalif güçlere olan saldırılarla yürürlüktedir. Özellikle de Almanya’da uzun yıllardır, 129 a-b yasası ile Kürt kurum ve kişilerine, Türkiyeli devrimci ve komünistlere yönelik sürekli takip, tutuklama ve yargılama politikası devam ediyor.

Münih komünistler davasında da yaşadığımız gibi yapılan soruşturma ve yargılamalar, tamamen iki ülkenin (Almanya-Türkiye) ekonomik, politik ve askeri ilişkilerine bağlı bir şekilde yapıldı ve ona göre de hapis cezaları verildi. Bu anlamda Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında, yapılan ekonomik, politik ve askeri anlaşmalar neticesinde yaşanacak siyasi davaların sonucu da Almanya’daki, davalardan farklı olmayacaktır.

Günümüzde artık, emperyalistler ile yerli uşakları, istedikleri gibi yönetemiyorlar. Sürekli bir ekonomik ve politik kriz içindeler. Bundan dolayı demokrasi güçlerine ve muhalif kesimlere dönük, her gün yeni saldırılar oluyor.

Bu saldırıları püskürtmek için anti-emperyalist, anti-faşist geniş kuvvetlerle sokakları mekan edinmeliyiz. Mücadele etmenin zamanı ve mekanı yoktur. Nerede olursak olalım, egemenlerin demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılarını boşa çıkarmalı ve geniş kitlelere teşhir etmeliyiz. Ezilenlerin mücadelesiyle kazanılmış olan demokratik hakların korunmasından milim geri adım atmamalıyız. Bedeli ne olursa olsun, mücadele etmekten vazgeçemeyiz. Ezilenlerin zaferi ve başarısı, mücadelede ısrarlı olmaktan gelir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu