GüncelMakaleler

YORUM | Son Kadınlık Görevimiz, Tüm Dünyadan Diktatörleri Silip Süpürmek Olacak!

"Erkek egemen sistem açısından da onun karşısında duran direnişin özneleri açısından da 2023 yılının daha büyük haksızlıklar, baskılar ancak bir o kadar da görkemli direnişlerle geçeceğini geçtiğimiz yıla bakarak söylemek mümkün."

2022 yılını bol baskılı, bol direnişli bir yıl olarak kapattık. Erkek egemen sistem açısından da onun karşısında duran direnişin özneleri açısından da 2023 yılının daha büyük haksızlıklar, baskılar ancak bir o kadar da görkemli direnişlerle geçeceğini geçtiğimiz yıla bakarak söylemek mümkün. “Bıçak kemikte” sözünü her an söyletiyor içinde yaşadığımız faşist ataerkil sistem.

Kadın ve LGBTİ+ düşmanı AKP-MHP faşist bloğunun İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından elbette ki daha ağır tablolarla karşılaşacağımızı, kadınlar ve LGBTİ+ların mücadeleleriyle kazanılmış haklarına yönelik saldırılarını hız kesmeden sürdüreceğini öngörüyorduk.

Öngörmenin de ötesinde her gün görmekte ve yaşamaktayız. Faşist AKP hükümeti daha 2011 yılında Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirip 2018 yılında ise Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na dönüştürerek kadını yok saymış, ailenin içinde kaybetmiştir.

Şimdi bırakalım bu bakanlığın kadınların lehine tek bir iş yapmasını, nerede taciz-tecavüz- katliam varsa, faillerin hamiliğine soyunmuş, tecavüzcüleri, çocuk istismarcılarını aklama bakanlığına dönüşmüştür.

Zaten uzun zamandır özellikle lubunyalara dönük bizzat devlet eliyle, hükümetin sözcüleri tarafından ciddi bir saldırı furyası başlatılmıştı. Bu saldırılarını da “büyük aile yürüyüşleri” ile tırmandırmış, son olarak da Anayasa’da aile ile ilgili yapmak istedikleri düzenleme ile cinsiyet kimliği ve cinsel yönelime dayalı ayrımcılığı ve nefret söylemini artırarak, heteroseksist, ikili cinsiyet temelinde bir düzenin yasallaştırmasının adımlarını atmışlardır.

O çok kutsadıkları erkek egemen ve heteroseksist aileyi kurma çabalarının, faşist TC devletinin tüm tek tipleştirme saldırılarının devamı olarak, faşizmi her alanda yükseltme ve aile kurumuyla kendi tetikçilerini yaratma amaçlarıyla dolaysız bir ilişkisi vardır.

Öyle ki bugün her kadın katledildiğinde tecavüze uğradığında, lubunyalara dönük nefret suçlarında çocuklara yönelik cinsel istismar olaylarının hepsinde istisnasız devlet vardır. Henüz birkaç gün önce Diyarbakır’da bir kadına tecavüz girişiminde bulunan ve serbest bırakılan Baran Kızıl adındaki şahsın, “Arkamda devlet var” sözlerinin altı dopdolu ve çok gerçektir.

Devlet kendi faşist ordusu dışında aynı zamanda toplum içerisinden de katil, tecavüzcü, tacizci, çocuk istismarcısı, hak ve özgürlüklere düşman herkesi içine alan bir ordu yaratmıştır. Bundan doğru da bu ordunun “er”leri işlediği her suçta devletin mahkemelerinin kendi yanlarında olduğu çok iyi bilmektedir.

Yılın ilk günlerinde Kadınlar Birlikte Güçlü’nün “2023’te kadınların isyanı değiştirecek” şiarıyla düzenlediği eylem ve ardından yine bu şiarla düzenleyeceği bölge buluşmaları kadın hareketinin bu yılki pratiğini hangi zeminde örgütleyeceği bakımından çok önemli bir yerde durmaktadır.

İçinde bulunduğumuz özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki kadın direnişleriyle ortaklaşmak buluşmak ve dayanışmak ülkemizdeki kadın hareketi açısından bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Başta Ortadoğulu kadınlar olmak üzere tüm dünyada kadınların ve lubunyaların diktatörlere karşı yürüttüğü özgürlük mücadelelerinde ya bizzat örgütleyen ya da öncülük eden muazzam bir dönemden geçiyoruz.

Faşist TC devletinin Rojava Devrimi’ne yönelik saldırıları, yine bu saldırılarda bizzat devrimin kadın öncüleri hedef alınmakta, başta kadınlar olmak üzere Rojava halkları, TC’nin saldırılarına karşı kendilerini hem askeri hem de toplumsal alanda örgütleyip, silah elde savaşıyorlar.

Afganistan’da Taliban rejiminin geldiği ilk günden itibaren esasta kadınların giyiminden çalışma ve eğitim hakkına kadar tüm alanlarda kadınların özgürlüklerine dönük en ağır uygulamaları hayata geçirmekte, bu saldırılara karşı her şeyi göze alarak sokakları terk etmeyen Afgan kadınlarının mücadelesi de kadın direnişinin sembollerinden biri haline gelmiştir.

Yine İran’da saçının göründüğü gerekçesiyle Ahlak polislerince katledilen Jina Amini’nin ardından başlayan kadın ayaklanması, tüm ezilen kesimleri içine alan bir halk ayaklanmasına dönüşmüştür.

Aylardır, yüzlerce kişinin katledilmesine ve idam cezalarına rağmen sokakların tamamı kadın rengine bürünmüş, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı artık özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınların ortak sloganı hale gelmiştir.

Diyanet Başkanlık Müşaviri Zeki Sayar, “Yanında oğlu ya da kocası olmayan kadınların” yalnız başına 90 kilometreden uzağa seyahat etmesinin uygun olmadığını söyleyedursun. Kadınlar kızkardeşleri için binlerce kilometre uzaktaki direnişlerle buluşacak, son kadınlık görevleri yapacaktır: tüm dünyadan diktatörleri silip süpürmek!

 (Başlık, İstanbul’da Rojhilat’a destek eylemlerinde taşınan bir dövizden, dövizde, “Son kadınlık görevimiz diktatörleri pişirip yemek olacak” şeklindeydi.) 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu