GüncelMakaleler

YORUM | Kürde Ölüm Fermanı Devlet Politikasıdır

"Kaypakkaya çizgisi-duruşu, işgalci politikalara karşı tereddütsüz bir mücadeleyi içerir."

Kürt coğrafyası yine faşist diktatörlerin bombaları altında… ‘Yine’ diyoruz çünkü onlarca yılları kapsayan bir zulüm politikasından söz ediyoruz. Katledilen, topraklarından sürülen, tarihi ve varlığı inkar edilen bir halkın gerçekliğine işaret ediyoruz.

Faşist TC devleti ve İran’daki molla rejimi, son haftalarda Kürt coğrafyasındaki kanlı tarihlerine yeni sayfalar ekleme peşindeler. Rojava’dan, Kandil’e, Kandil’den, Mabad’a savaş uçakları Kürt köylerine, kasabalarına ölüm bombaları bırakıyor. İran halkı sokaklarda “Diktatöre ölüm” sloganı atarken diktatörler çocuk, yaşlı demeden katletmeye devam ediyor. İran savaş uçakları, Irak Kürdistanı’ndaki Kürt güçlerinin kamplarını bombalarken TC de aynı karşı devrimci faaliyeti bölgede yürütmeye devam ediyor. En gelişmiş savaş silahlarını kullanmasına rağmen gerilla direniyor, vuruyor. TC devleti çaresizlik içinde çare arıyor. Bunun için bölgedeki gerici devletlere ödünler vererek bozulan ittifakları yeniden kurmaya çalışıyor. Emperyalist efendileri karşısında el pençe duruyor. Ve bölgedeki tüm saldırı ve işgal eylemleri de bu güçlerin onayıyla gerçekleşiyor.

İşgalci ve ırkçı politikalarınız yoksulluğu unutturamaz!

İçerde yaşanan ekonomik krizden dolayı milyonlarca insan, açlıkla koyun koyuna yaşıyor. Ekonomik krizin bu denli derinleşmesi, işsizlik ve yoksulluğun artmasının ana nedenlerinden biri de TC’nin başta Kürt ulusu olmak üzere bölge halklarına, ilerici ve devrimci güçlere karşı yürütmüş olduğu haksız savaştır. Çünkü haksız savaş demek işçi ve emekçilerden toplanan vergilerin-çalınan emeklerin silah sanayisine yatırılması demektir. TC de bunu yapıyor. “İş, aş, özgürlük” isteyen herkese devlet terörü uyguluyor. Estirilen devlet terörüne, yaratmış olduğu yoksulluğa, işgalci politikalara meşruluk kazandırmak içinde “saldırı altındayız” yalanlarına başvurarak provokasyon yapıyor.

Taksim saldırısı da bu karanlık zihniyetin eseridir. Yani bu karşı devrimci saldırı TC ve suç ortakları İslamcı çetelerin icraatıdır. Kürt ulusuna karşı yeni seferler düzenlemenin sahte gerekçelerinden biridir. Bu ne ilktir ne de son olacaktır. Bundan tereddüt duyanlar varsa TC’nin kanlı tarihine bakmalıdır. Saldırı sonrası kamuoyuna dönük yaptıkları her açıklama suçluluk psikolojisinin bir itirafı niteliğindedir. TC’nin küfürbaz sözcüleri ne söylerse söylesinler, gerçekler bir kez daha TC’nin yalan bombardımanlarını etkisiz kıldı.

Bu ülkenin zenginlik kaynaklarını talan eden, Kürt coğrafyasında işledikleri suçları yalanlarla perdelemeye çalışan faşist iktidara diyoruz ki; kazanamazsınız! Bombalarınızla açtığınız her çukur, kanlı iktidarınıza mezar olacaktır. Bu topraklarda akıttığınız her damla kan yığınların öfkesini daha da büyütecek ve isyan ateşi olup saraylarınızı yakacaktır.

Kimi çevreler son saldırıları esas olarak yaklaşan seçimlere bağlamaktadırlar. Elbette ki bunun etkisi vardır. Yani iktidar koalisyonu, yaklaşan seçimlerde kararsız olan kitleleri etkilemek, ekonomik krizin yaratmış olduğu yıkımı unutturmak için “saldırı altındayız”, “öncelikli olan güvenliğimizdir” vb. söylemleriyle kitleleri gerçek gündemden uzaklaştırmaya çalışmaktadır.

İktidar koalisyonunun “güvenlikçi politikalarla” ırkçılık ve şovenizmi körükleyip bundan beslenmeye çalıştığı bir gerçektir.

Sınıfsal konumları gereği tüm karşı devrimci güçler bu hain politikaları uygulamakta asla tereddüt etmezler. Yine mevcut iktidar koalisyonu yalnız Türkiye, Türkiye Kürdistanı politikaları için siyasal İslamcı çeteci grupları eğitmedi. Bu güçleri esas olarak bölge politikaları için kullanacaktır. Dolayısıyla bundan sonra da bu karanlık odaklar aracılığıyla kanlı eylemlere başvurması kaçınılmazdır. Çünkü bu vb. sivil faşist güçler, militarist odaklar burjuva egemenlik sistemleri için kullanılmaya müsaittir. Eğer TC, bölgedeki kimi gerici devletlerle ilişkilerini kısmen düzeltirse, bu çeteci grupların bir kısmına sırtını döner. Hatta onlarla çatışmalı hale de gelebilir.

Ama TC’nin Kürt coğrafyasına dönük yürütmüş olduğu tüm saldırılar bir devlet politikasıdır. Sadece son yüz yıllık cumhuriyet tarihine bakalım, karşımızda tam da bu gerçekleri görürüz. Dolayısıyla bu saldırılar dönemsel hükümetler ve iktidarlarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutumdur. Türk hakim sınıflarıyla Kürt ulusu arasında olan çelişmeyi yeteri kadar kavramamaktan kaynaklıdır.

Sonuç olarak; Kaypakkaya çizgisi-duruşu, işgalci politikalara karşı tereddütsüz bir mücadeleyi içerir. Saldırılara, hakim ulus şovenizmine karşı her koşulda net bir tutum almayı varlık gerekçesi sayar. Bu nedenle TC.nin Kürt coğrafyasına ve bir bütün olarak Ortadoğu halklarına dönük estirdiği devlet terörüne karşı sergilenen kahramanca direnişi kendi direnişi olarak görür. Bu haklı kavgada destekçi bir duruşla değil özne olma bilinciyle hareket eder.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu