GüncelMakaleler

YORUM | Dayanışmayı Büyütelim ve Hesap Soralım!

"AKP-MHP iktidarı, enkazı temizleyip yandaş müteahhitler aracılığıyla inşa edilecek TOKİ binalarıyla deprem bölgelerindeki Alevi, Kürt ve Arap nüfusu azaltıp buralara Suriye'den getirilecek ÖSO unsurlarını ve ailelerini yerleştirme planı mı yapıyor?"

Ülkenin başına yıllardır bir karabasan gibi çöken AKP-MHP faşist iktidarı yetmiyormuş gibi halkımız; deprem bölgesini -11 ili- adeta enkaza dönüştüren ve resmi olarak açıklanan rakamla 42 bin 310 insanın ölümüne, 100 binlercesinin yaralanmasına yol açan bir afetle karşı karşıya kaldı. Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen yüzbinlerce insanımız kaldı ama AKP-MHP faşist iktidarı, arama kurtarma yapmayıp “enkaz kaldırma” faaliyetlerini başlatarak on binlerce insanın ölümüne daha neden oldu. Tahminlere göre 200 bin ila 300 bin arasında insan göz göre göre katledildi.

AKP, 21 yıllık iktidarı boyunca ülkeyi bir şantiyeye dönüştürdü. Ama ne yazık ki yandaş müteahhitlerin yaptığı apartmanlar, resmi binalar içinde yaşayan insanların başlarına yıkıldı, tabutları oldu. AKP yandaşlarının yaptıkları apartmanlar sadece çökmekle kalmadı; köprüler, yollar, havalimanları da kullanılamaz hale geldi. Çöktüler, çökmekle kalmadılar depremzedelere gelen yardıma da engel oluşturdular, el koydular.

AKP iktidar olduğu tam 21 yıl boyunca aktif fay hatları üzerinde depreme dayanıklı ev yapmak ve halkın barınma ihtiyacını karşılamak yerine, iktidar yandaşı müteahhitleri zengin etmek için çaba harcamıştır. 1999 Gölcük depreminden sonra 23 yıldır toplanan deprem vergilerini yandaş müteahhitlere verilmiş, “imar barışı” adı altında halka mezar olacak binalara ruhsat verilmiştir. Şimdi de depremde bu binalar yıkılınca sadece müteahhitler gözaltına alınıp tutuklanarak asıl suçlular saklanmaya çalışılmaktadır. Oysa imar barışını savunanlar/gerçekleştirenler bu yıkımlara davetiye çıkaranlardır.

Depremde enkaz altında kalanları kurtarmak için ilk 72 saatin önemli olduğunu deprem uzmanları söylemekte/yazmaktalar. Ama ne yazık ki 72 saatlik süre içerisinde devlet kurumlarıyla bölgede görülmediği gibi devamında da sağlıklı bir arama-kurtarma organizasyonuna tanık olunamadı. Deprem bölgesindeki halkın “Kızılay nerede?”, “Devlet nerede?” sorularını sorması üzerine AKP-MHP faşist iktidarı depremzedelerin, deprem bölgesine giden gönüllülerin tepkilerini engellemek, basının bölgeden sağlıklı ve gerçek haber yapmasının önüne geçmek için OHAL ilan etti. Tabi amaç sadece bu değil. Depremden 16 gün sonra OHAL süresince bölgedeki işyerlerinde toplu iş sözleşmeleri ve grev hakkının kullanılması da cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yasaklandı.

İktidar, deprem bölgesine günlerce içecek su, sıcak bir çorba bile ulaştırmadı. Sağ kalanların soğuktan korunmaları, barınmaları için çadır ve konteynır günlerce sağlanmadı. Bölge halkı -göçüklerden kendi olanaklarıyla çıkabilenler- “devlet nerede” diye sormaya başladı. Aslında devlet vardı ve oradaydı. OHAL ilan etmişti, OHAL ilanıyla “buradaydım” diyordu.

HDP’nin Pazarcık’taki Kriz Koordinasyon Merkezi’ne depremden günler sonra yüzlerce askerle gelen kaymakam yardımlara el koyarak, yardımların sadece AFAD tarafından dağıtılacağını ifade ediyor. İşte ceberut devlet! Aynı hızla Alevi kurumlarının yardım koordinasyon merkezlerine de kayyum atamaları da çok geçmeden gerçekleştiriliyor. AKP-MHP faşist iktidarı depreme müdahale etmede çok geç kaldığı gibi halkın dayanışmasını da engellemeye çalışarak suç işlemiştir. Duyarlı kurum ve kuruluşların, DKÖ’lerin deprem bölgesine ulaştırmaya çalıştığı malzemelere de  “dağıtımı biz yapacağız” gerekçesiyle el koyarak AFAD depolarına koymuş ama beceriksizliklerinden, koordinasyonsuzluklarından dolayı yardımları yerlerine zamanında ulaştıramamışlardır.

AKP-MHP faşist iktidarı, depreme müdahale etmede, göçük altından insanları kurtarma çalışmasında, bölgede sağ kalanların barınma ve diğer ihtiyaçlarını gidermede, güvenliklerini sağlamada çok geç kaldı. AFAD denilen yapı, deprem bölgesine ancak üçüncü günde ulaşabildi. Enkaz altından insanların çıkarılmasında görev alması için -ki bu konuda deneyimli ve becerikli olan- maden işçileri kurtarma ekipleri deprem bölgesine çok geç gönderildi. Askeri birlikler, bunların sahra hastaneleri, aş evleri bir türlü deprem bölgelerine gönderilmedi.

Kürtler, Aleviler, DKÖ’ler, inşaat işçileri, madenciler, doktorlar, sağlıkçılar, yurtdışından ilerici, devrimci kurumlar depremzedelerin yardımına koştular. Daha dün düşman ilan ettikleri, “bir gece ansızın geliriz” diye tehdit ettikleri Yunanistan’dan, Ermenistan’dan ve daha birçok başka ülkelerden enkazda arama-kurtarma ekipleri yardıma koştular. Yardıma gelen yabancı arama-kurtarma ekipleri saatlerce havalimanlarında bekletildi.

AKP-MHP faşist iktidarının deprem bölgesine geç müdahale etmesi yani ilk iki gün ve sonrasında da müdahale etmemesi, enkaz altında canlı, kurtarılmayı bekleyen insanların olmasına rağmen alelacele enkaz kaldırma işlemlerine başlama kararı alması ve bunu bütün itirazlara rağmen yaşama geçirmesi kayıp sayısını daha da artırmıştır.

Depremi fırsata çeviren iktidar!

Deprem sonrasında deprem bölgelerinde hayatta kalan insanlar koşullar nedeniyle göç ediyor. Deprem bölgesinden 100 binlerce insanın uçaklarla, otobüslerle diğer illere taşındığı açıklandı. 15 milyon nüfusu doğrudan etkileyen deprem bölgesinde yaklaşık 5 milyon insanın bu süreçte hareket halinde olduğu ifade ediliyor. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer; “Bizim bölgemize deprem bölgesinden 65-70 bine yakın aile geldi. Çok rahat bu ailelerin 40 bini burada kalır” şeklinde açıklama yaptı.

Depremzedelerin hızla başka şehirlere taşınmaları, depremzedelere yardım amaçlı yapılmıyor. Bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine hizmet eden bir anlayışa tekabül ediyor aslında. AKP-MHP iktidarı, enkazı temizleyip yandaş müteahhitler aracılığıyla inşa edilecek TOKİ binalarıyla deprem bölgelerindeki Alevi, Kürt ve Arap nüfusu azaltıp buralara Suriye’den getirilecek ÖSO unsurlarını ve ailelerini yerleştirme planı mı yapıyor? Bu ve benzeri bir dizi senaryo tartışılıyor. AKP-MHP iktidarının ilk günlerde deprem bölgelerine müdahale etmemesi halk düşmanı sınıfsal kimliğinden kaynaklıyken, şimdi de deprem felaketini iktidarı için fırsata çevirmek istiyor.

Yerle bir olan şehirlerin yeniden inşa edilmesi amacıyla yandaş müteahhitlere yeni rant ve yağma alanı sağlanırken, bölgenin demografik yapısı değiştirilmek isteniyor. İktidar ilk günlerde deprem bölgesine müdahale etmemiş, halkın açlıktan, barınaksızlıktan, soğuktan buraları terk etmelerini sağlamış, halkı bir an önce uçaklarla, otobüslerle bölgeden çıkarmıştır. Baba Esad’ın geçmişte Suriye’de yaptığı “Arap Kemeri”ne benzer bir şekilde deprem bölgesinde bir ”Türk Kemeri” oluşturulmak istendiği yorumu rahatlıkla yapılabilir. İlerici, devrimci, yurtsever güçlerin bu politikayı teşhir edip boşa çıkarmak için mücadele etmesi önemlidir.

Ülkede halk deprem bölgesindeki kurtarma çalışmalarına kenetlenmişken AKP iktidarı da “depremden nasıl yararlanırım”, “nasıl iktidarımı biraz daha uzatırım” derdine düşmüş durumda. AKP’nin başı R.T.Erdoğan, deprem bölgesinde yaptığı bir konuşmada bölgenin yeniden inşası için “bana bir yıl daha verin” açıklamasında bulunmuştu. Hemen ardından eski TBMM Başkanı B.Arınç da “Bu durumda seçimlerin yapılmasının olanakları kalmamıştır, en az 1 yıl ertelenmeli”dir açıklaması yaptı. Arınç bu açıklamasına yönelik tepkiler üzerine bir TV programına katılarak “Partilerin uzlaşmasıyla bir tarih belirlemesi, bu meclisin işidir. Olmazsa gerisini onlar düşünsün. Öyle şeyler olur ki pişman olurlar. Kaos çıkar” diyerek seçimlerin ertelenmesine karşı çıkan muhalefeti hedef alarak, üstü kapalı tehditlerde bulundu. Arınç’ın bu çıkışının iktidardan bağımsız olmadığı açıktır. Tehditler sadece Arınç’la sınırlı değil. AKP sözcüsü Ömer Çelik de depreme müdahalede geç kalınmasını eleştirenlere yönelik ”Not ediyoruz” açıklaması yaptı.

R.T.Erdoğan da 21 Şubat Salı günü Osmaniye’de yaptığı basın toplantısında “Kızılay nerede?” diye soranlara yönelik parmak sallayarak ”Terbiyesiz terbiyesizliğini bırakmaz. Çıkmış bir tanesi Kızılay nerede diyor. Ne çadırı ne yemeği görmedik diyor. Be ahlaksız, be namussuz, be adi…” diyerek saldırdı.

21 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ve başı R.T.Erdoğan, herkese parmak sallayarak tehditler savuruyor. Ülkeyi bir inşaat alanına dönüştüren, imar barışıyla yandaşlarını koruyup kollayan, bugünkü tablonun oluşmasından baş sorumlu AKP-MHP iktidarı ve R.T.Erdoğan’dır. Halkımızı enkaz altında bırakan AKP-MHP faşist iktidarının bu tutumuna karşı mücadele etmeliyiz. “Açlığa, Faşizme, İşgale Karşı Tek Yol Devrim” diyerek mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu