GüncelMakaleler

YORUM | Filistin Direnişinde Devletlere Yaslanmanın Acı Tecrübesi Olarak Hamas

"Ortadoğu direniş tarihini de devletlerle olan ilişkiler boyutuyla incelemek, devletlerle nasıl ilişkilenilebileceğine dair daha geniş ve derin değerlendirmeler yapmayı sağlayabilir"

Filistin direnişi, hem dünya genelindeki hem Ortadoğu’daki toplumsal hareketler ve direniş tarihi açısından çok önemli konuma sahiptir. Dinsel, ulusal, liberal, Marksist eksenli onlarca farklı direniş örgütlenmesine ve enternasyonal çekim alanına sahip olan Filistin direnişi, onlarca yıldır devam etmesiyle de kendine özgü bir direniş tarihi ve kültürünü oluşturuyor.

Bu tarih, çok farklı, geniş ve derin deneyimler barındırıyor. Bunların içerisinde, devletlere yaslanarak direniş hareketini büyütme çabasının, günümüze yansıyan boyutlarıyla birlikte, önemli bir yeri olduğu söylenebilir. Bu açıdan öne çıkan iki örgüt El Fetih ile Hamas’tır. ABD ve İsrail devletleriyle hareket eden ulusalcı El Fetih’in aksine Hamas, Suriye ve Körfez’deki devletlere yaslanan dini/İslami bir örgüttür. Hamas hem zora dayalı hem de yasal mücadele araçlarını kullanarak Filistin siyasetinde ve direniş tarihinde önemli bir yere sahip olmasıdır.

Hamas, Müslüman Kardeşler’in Gazze-Filistin kolu olarak kuruldu. I. İntifada’nın başladığı 1987 yılına kadar slaha başvurmayan Hamas, bu tarihten sonra Filistin direnişindeki etkisini artırarak 1990-2000 yılları arasında sürdürülen Oslo sürecindeki barış görüşmeleri sırasında silahlı direnişe devam etmiştir ve İsrail Devletince muhatap alınan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile bu örgütün lideri konumundaki El Fetih’e karşı muhalefet cephesi oluşturarak ayrı bir direniş hattı örmüştür.

Direnişin büyümesinde önemli payı olan Hamas, 2006 yımında seçimlere girerek başarı kazanmış; ancak bu başarısı El Fetih liderliğindeki FKÖ, İsrail Devleti ve ABD Merkezi Devleti (ABD-MD)’nce kabul edilmeyerek, seçim sonuçları tanınmamıştır.

Demokrasi havarisi kesilen AB devletleri de seçim sonuçlarını tanımadığı için, Ortadoğu’daki hegemon devletler eksenindeki yasa dengeleri Filistin’deki etkisini göstermiş ve böylece Filistin’de iki ayrı hegemon güce dayanan iki ayrı yönetim oluşmuştu. ABD-MD ve İsrail Devleti’ne yaslanan FKÖ ve El Fetih Batı Şeria’da kendi yönetimini kurarken; Suriye ve İran Devletleri dolayımızla Rusya Federasyonu Merkezi Devleti (RF-MD)ne yaslanan Hamas, Gazze’de kendi yönetimini kurdu. Hamas’ın Gazze’yi ele geçirmesi, katı ablukanın başlamasına vesile olmuş ve İsrail Devleti 2017 yılına kadar Gazze’yi adeta açık bir hapishaneye çevirmişti. Uzun süre ablukaya direnen Hamas, 2017’de El Fetih’le uzlaşarak ortak hükümetin parçası olmuştu.

Bu tarihte yeni bir siyaset belgesi yayınlayan Hamas, İsrail Devletini yok etme hedefini terkederek, zımmen de olsa İsrail Devleti’ni tanımış oldu. 1967 sınırlarını kabul eden Hamas, resmen olmasa da iki devletli çözümü kabul ederek, radikal bir politika değişikliğine girmiş oldu. Bu politika değişikliğinin bölge devletlerinin desteğini daha fazla alabilme umuduyla yapıldığı aşikar. Bu politika, bağımsızlık kozuyla Filistin direnişini zayıflatan havuç politikasına karşı silahla karşılık veren Hamas’ın bölge devletlerine endekslenen bir politik hattın içerisine hapsolmasını sağlamıştı.

Devlet, iktidar/güç ilişkilerinin daima merkezinde yer alan bir iktidar odağı/bloğu olduğundan dolayı, siyasetin de merkezinde yer alır. Dolayısıyla Filistin direnişi tarihini de devletsiz incelemek mümkün değildir. Devlet olgusunun, Ortadoğu direniş tarihinde olduğu gibi Filistin direnişinde de merkezi bir yeri olmuştur. Devlet kurmayı başaran Siyonist Yahudiler, bu devleti hegemon devletler yardımıyla kurup idame ettirebilmiştir. Filistin direnişindeki dini/İslami, ulusalcı, Marksist her türlü örgütün, işgalci-sömürgeci İsrail Devleti’nin yıkılarak yerine Filistin Devleti’nin kurulmasını esas alması ve bu yeni kurulacak devlet için bölge devletleri ve/ya hegemon devletlerin desteğini almayı neredeyse bir direniş yasası sayması sonucu, Filistin direnişinin daima bölge devletlerinin güç dengelerinin gölgesinde kaldığı ve devletlere endeksli politikalara hapsolduğu söylenebilir.

Ulusalcı El Fetih, bölgedeki Arap devletlerine (öncelikle Baas Partisi’nin hakim olduğu Suriye, Mısır, Irak devletlerine) yaslanırken; FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) gibi pekçok Marksist örgüt SSCB-Merkezi Devleti ile bu devletin hegemonyası altında olan Suriye gibi devletlere yaslanmıştı. İslami örgütler ise ağırlıklı olarak Ürdün ile Körfez İşbirliği Konseyi devletlerine yaslanıyordu. Hamas, Müslüman Kardeşler’in bir kolu olarak, bir devletin desteğini almayı politik olarak benimsese de uzun süre herhangi bir devletin eklentisi olmamaya dayalı bir politik hat izlemişti. Suriye, Lübnan ve İran devletlerinden doğrudan ya da dolaylı olarak destek alıp TC Devletiyle dinsel kimlik üzerinden ilişkilendirilerek, yavaş yavaş bu devletlerine güdümüne girmişti.

1987’deki I. İntifada sürecinde Hamas adını alarak silahlı direnişe geçiş yapan örgütün, 2000’lerin başına kadar silahlı direnişi büyüten çizgisi, pek çok direniş örgütünün FKÖ’nün uzlaşmacı çizgisi yerine silahlı direnişin saflarında kalmasında etkili olmuştu. Birçok örgütle ittifak kurarak, Oslo sürecinde silahlı direnişi sürdüren Hamas, seçimlere girdikten sonra da silahlı direnişini sürdürmüştür. Ancak hem silahlı direnişin hem seçimlere dayalı yasal mücadelenin, İsrail Devletinin zayıflatılmasında büyük bir etkisi olmadığı söylenebilir. 2006 yılı seçimleri sonrası, zaten %78’i İsrail Devleti’nce işgal edilmiş olan tarihi Filistin, ikiye bölünerek Batı Şeria ve Gazze merkezdeki iki ayrı yönetime sahip olmuştu.

Filistin direnişini çok zayıflatan bu bölünmenin, Gazze’de 10 yıl boyunca ağır bir ablukaya karşı mücadele veren Hamas’ın politik olarak zayıflamasına neden olduğu söylenebilir. Bu zayıflığı aşma arzusu ve çabası, Hamas’ın bölge devletlerine daha fazla sarılmasına ve zımmen de olsa 1967 sınırlarını kabul ederek İsrail Devleti’ni tanımasına sebep olmuştur. Bölge devletlerinden daha fazla güç/destek aldıkça, onların güç dengeleri ve dış politikalarının birer eklentisine dönüşmekten kendini koruyamayan Hamas, 2021 yılında bütün Arap devletlerinin İsrail Devleti’ni resmen tanıması sonrası bir şey yapamadı ve sırtından hançerlendiği halde pasif kalmıştı. Zaten bölge devletlerinin bir eklentisine dönüşen Hamas’ın yapabileceği bir şey kalmamıştı.

Bu büyüten çizgisi, pek çok direniş örgütünün FKÖ’nün uzlaşmacı çizgisi yerine silahlı direnişin saflarında kalmasında etkili olmuştu. Birçok örgütle ittifak kurarak, Oslo sürecinde silahlı direnişi sürdüren Hamas, seçimlere girdikten sonra da silahlı direnişini sürdürmüştür. Ancak hem silahlı direnişin hem seçimlere dayalı yasal mücadelenin, İsrail Devleti’nin zayıflatılmasında büyük bir etkisi olmadığı söylenebilir. 2006 yılı seçimleri sonrası, zaten %78’i İsrail Devleti’nce işgal edilmiş olan tarihi Filistin, ikiye bölünerek Batı Şeria ve Gazze merkezli iki ayrı yönetime sahip olmuştu. Filistin direnişini çok zayıf bulan bu bölünmenin, Gazze’de 10 yıl boyunca bir ablukaya karşı mücadele veren Hamas’ın politik olarak zayıflamasını neden olduğu söylenebilir.

Bu zayıflığı aşma arzusu ve çabası, Hamas’ın bölge devletlerine daha fazla sarılmasına ve zımmen de olsa 1967 sınırlarını kabul ederek İsrail Devleti’ni tanımasına sebep olmuştur. Bölge devletlerinden daha fazla güç/destek aldıkça, onların güç dengeleri ve dış politikalarının birer eklentisine dönüşmekten kendini koruyamayan Hamas, 2021 yılında bütün Arap devletlerinin İsrail Devletini resmen tanıması sonrası bir şey yapamadı ve sırtından hançerlendiği halde pasif kalmıştı. Zaten bölge devletlerinin bir eklentisine dönüşen Hamas’ın yapabileceği bir şey kalmamıştı. Bu yöneliş üzerinden konsolide ettiği tabanına durumu anlatmakta zorlanan Hamas, Arap devletlerinin Filistin direnişine ihanet ettiğini ve Filistin’deki sırtından hançerlediğini ifade etse de politik alanda yapabileceği fazla bir şey bulunmuyor. Hamas, şu zamanlarda varoluş mücadelesine yoğunlaşmış durumdadır.

Hamas dini/İslami bir örgüt olarak, bir iktidar odağı şeklinde gelişim gösterdiğinden ve devletleşmeyi merkezi görev kabul ettiğinden dolayı, devlet dışı politik hatlar oluşturmamıştır. Hamas, devletlerle anlaşmalar yaparak onlardan faydalanmaya dayalı geleneksel politik hattı, devletlerin eklentisine dönüşen hat ile karıştırmıştır. Devletlerle anlaşmalar ya da ittifaklar kurmak, politik güçlenmenin gereği olarak direniş tarihlerinde sıkça yer alsa da, devletlerle bu tür ilişkilenmelerde devlete dönüşme (yani bir iktidar odağına dönüşüp devlet tarafından yutulma) ya da devletlerin eklentisine dönüşme riskine karşı, her zaman mutlaka uyanık olup mücadele edebilmek için, devlet olgusuyla derinlemesine hesaplaşmış ve iktidar/güç ilişkileri matriksinden arınmış bir bakış açısı gerekmektedir.

Oysa Hamas, eril tabakalaşma dahil, sınıfsal, dinsel, etnik tabakalaşmalara ve gerilimlere dayalı dikey/hiyerarşik örgütlenme ve değerlendirme tarzlarıyla birlikte, devleti, dinin direği ve bekası şeklinde kutsayan bir zihniyet dünyasına dayalı politika tarzıyla, devletlere karşı donanımlı bir örgütlenme yaratamamış ve nihayetinde bölge devletlerinin eklentisine dönüşen bölgedeki devletlerin güç dengelerine hapsolmuş biçimde varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Böylece Hamas, 1990’larda bölge devletleriyle ABD-MD’nin güdümüne giren El Fetih’i, devletlerin kuklası olması olmakla eleştirirken, şimdi geldiği noktada bölge devletlerinden bağımsız bir adım atamamaktadır.

Devlet olgusu, iktidar savaşlarının merkezinde yer alarak, direniş hareketlerinin önemli üzerinde durmasını gerektirmektedir. Ortadoğu direniş tarihini de devletlerle olan ilişkiler boyutuyla incelemek, devletlerle nasıl ilişkilenilebileceğine dair daha geniş ve derin değerlendirmeler yapmayı sağlayabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu