GüncelMakaleler

8 MART | Mücadele Kadınları Birleştiriyor

"Bu 8 Mart’ın da ülkede ve dünyada milyonlarca kadının ortak seslerini yükselttikleri bir 8 Mart’a dönüşmesi kaçınılmaz. Kadınların yarattığı dayanışma ve büyüttükleri mücadele sadece kadınlara değil ezilenlerin topyekun mücadelesine ilham kaynağı olacak bir potansiyel taşıyor"

Kadınların mücadelesi dünyanın dört bir yanında büyüyerek devam ediyor. Hiçbir engel tanımayan kadınlar yaptıklarıyla ilham kaynağı olmayı sürdürüyor.

Dünyanın bir ucunda kadınların bedenine, kimliğine, yaşamına yönelen saldırılara karşı yükselttikleri slogan dünyanın başka bir köşesinde başka başka kadınların eylemlerinde karşılığını buluyor. Kadın mücadelesinin yükselen ivmesine ise bu sloganlar ruhunu veriyor.

Coğrafyalar değişse de gerekçeler çeşitlilik gösterse de partiarka, kadınları yok saymayı sürdürüyor. Kadınlar erkekler tarafından katlediliyor ve katiller erkek-devlet-yargı işbirliği ile korunuyor. Hindistan’dan Şili’ye, İran’dan Türkiye’ye erkek egemenliği kadınları katlediyor.

Kadınlar şiddetin her türlüsünü, yoksulluğu, işsizliği, güvencesizliği, savaşı, ırkçılığı, gericiliği, cinsiyet ayrımcılığını en yoğun ve en ağır biçimde yaşamaya devam ediyor. Kuşkusuz bütün bunların en ağır biçimde yaşandığı yerlerden biride Türkiye.

Kadınların gördüğü şiddet oranı, yaşam hakkını elinden alan kadın cinayetleri hız kesmeden artışını sürdürüyor. Sadece erkek olduğu için kendisinde öldürme hakkını gören kadın katilleri korunduğu için sayıları hızla çoğalıyor. Kadın cinayetlerinin arttığı, işleniş biçimlerinin vahşileştiği, kadınların yaşam tarzına yönelik saldırıların sıklaştığı bir atmosferde 8 Mart’ı karşılıyoruz.

Devlet şiddeti teşvik ediyor

8 Mart’a gelirken devletin fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetinin kadınları hedef aldığı süreci yaşadık. Kadın alanları devlet politikası ile işgal edildi, kapatıldı. Kadınları güçlendiren, özneleştiren çalışmalar devletin özel hedefi haline geldi. Erkek egemen devlet aklı kriz ve sıkışmışlık içinde kadınların kazanılmış haklarına göz dikti. Krizden çıkma girişimlerini kadınlara dönük şiddete çevirmeye çalışan devlet nafaka hakkına ve İstanbul Sözleşmesi’ne gözünü dikti.

Şiddeti önleyici, kadınların korunması ve failleri cezalandırma perspektifine sahip İstanbul Sözleşmesi’nin hedef tahtasına konması sıradan bir tesadüf değil. Devlet bütün olanaklarını katilleri, tacizcileri, tecavüzcüleri, çocuk istismarcılarını korumak için seferber etmişken; İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmesini beklemek abes olurdu. Çünkü son dönemde birçok örnekte olduğu gibi kadın katliamlarının failleri devlet erkinin sözcüleri oldu.

Kadınların isimleri “şüpheli ölüm” manşetlerinde asılı kaldı. AKP’li Şirin Ünal’ın evinde güvencesiz biçimde çalıştırılan Nadira Kadirova’nın ölümünün intihar etti denilerek üstü örtülmeye çalışılıyor. Başka bir örnek ise Yeldana Kaharman. Elazığ’da gazetecilik yapan Yeldana AKP Milletvekili Tolga Ağar’ın evine röportaj yapmak için gittikten bir gün sonra yaşamını yitirdi. Şüpheli biçimde yaşamını yitiren kadınların katledilmesi, intihar etti denilerek kapatılmaya-unutturulmaya çalışılıyor.

Kadınlar her gün alanlarda kadın katliamlarına karşı isyan ederken devlet katilleri-erkekleri korumaya devam etti. Hiçbir ayrım gözetmeksizin erkekler korunuyor; katiller, taciz, tecavüzcüler cezasızlıkla ödüllendiriliyor.

Kadınlar direnişten vazgeçmiyor

Kadınların, 1857 yılında, ölmeyi düşünmeden başlattıkları, “Eşit İşe Eşit Ücret, Sendikalaşma ve Oy Hakkı” için yükselttikleri, ancak yanarak ölme pahasına vazgeçmedikleri mücadele 8 Mart’la simgeleşti. 8 Mart bugün dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadının büyüttüğü dayanışmaya ilham vermeye devam ediyor.

Birçok ülkede kadınlar grev örgütlüyor. 2017 yılında Arjantinli kadınların çağrısına yanıt veren kadınlar bugüne kadar 60’dan fazla ülkede kadın grevleri örgütledi.

Kadınlar, grevleri bilinen anlamından çıkararak kadınlardan doğru greve daha geniş çerçeve de anlam kazandırdı. Kadınlar, grevlerle geniş yelpazedeki taleplerini ve bu talepler ekseninde gelişen mücadeleleri birleştirme hedefiyle grevleri yaygınlaştırdı.

Kadın grevleri dünyanın dört bir yanında kadınların erkek egemen sistemin çok yönlü saldırılarına karşı yaşamı durdurarak, kadının bedenine, emeğine, kimliğine dönük müdahaleye karşı çıktıkları eylem biçimlerinin tamamını kapsıyor. Gerçekleştirilen grevler yerel gündemler ekseninde biçim alıyor.

Polonya’da kürtaj yasağına, Arjantin’de genç bir kadının maruz kaldığı cinsel şiddetin ardından şiddete, Yunanistan’da emeğin görünmezliğine karşı İsviçre’de eşit işe eşit ücret talebinin yaşam bulması için grev örgütlenebilmekte.

Grevlerin eylem biçimlerine, kadınların güncel anlamda karşı karşıya kaldığı saldırılar yön verirken esasta sömürücü erkek egemen sistemin kadınları topyekun yok sayışına tepki niteliği taşımakta. Coğrafyamızda da kadın hareketleri dünyadaki kadın grevlerini selamlayarak başladıkları eylemliliklerini grev örgütleme hazırlıklarına dönüştürdü.

“LasTesis” eylemi de kadınların direniş ve dayanışmasının sınır tanımazlığını, ezilenlerin öfkesinin buluşarak ezenlere yöneldiğinde oluşacak enerjiyi en net haliyle gösteren eylemlerden biri olarak kadın mücadelesi tarihine not düşüldü.

Kadın mücadelesinin dünya çapında kazandığı ivmenin yansıması olan bu eylemler patriarkal sisteme en güçlü karşı koyuşları simgeliyor. Dünyanın neresinde hangi koşullarda olursa olsun; söz konusu erkek egemen sistemin şiddet baskısı olunca kadınların ortak söz ve eylemi olduğunu kadınlar pratikleri ile ortaya koydu.

Bu 8 Mart’ın da ülkede ve dünyada milyonlarca kadının ortak seslerini yükselttikleri bir 8 Mart’a dönüşmesi kaçınılmaz. Kadınların yarattığı dayanışma ve büyüttükleri mücadele sadece kadınlara değil ezilenlerin topyekun mücadelesine ilham kaynağı olacak bir potansiyel taşıyor.

Ve bu 8 Mart kadınlar penceresinden bunun bir kez daha pratik olarak ortaya konacağı bir 8 Mart olacak. Bundan öğrenmek ve beslenmek bir görev olarak durmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu