GüncelMakaleler

Yeni sürecin aktörü ve “kahramanı” İmamoğlu

Gelişmelerin, sistemin tıkanıklığına karşı biriken toplumsal öfkenin (sık sık Geziden bas edilmesi) gazının alınmasının bir parçası olduğu gerçeğini gözden kaçırmamakta fayda var.

Son bir yıla üç seçim sığdıran iktidarın bu tavrı aslında yönetmedeki krizin dışa vurumu olarak kendisini hissettiriyordu. Başta ekonomik kriz ve siyasal tıkanıklık tüm manipilasyonlara karşın iç ve dış politikada olumsuz gidişatı durduramadığı gibi bu olumsuz gidişatı perdelemenin parçası olarak içte ırkçı -faşist söylem ve pratiğine ağırlık vererek savaş konseptini hayata geçirdi.

Dış politikada ise gerçekte bağımlılığı ve ikilemini kapatmak adı altında sözde ABD’ye kafa tutan büyük devlet erkini oynamaktan geri kalmamıştır. Ama sonuçta atılan her adımın karşılığı yeni tıkanıklıklar ve karışıklıkların faturası olarak geri dönmekteydi.

Bu anlamıyla AKP’nin son birkaç yıldır üst üste attığı seçim hamleleri kendisine biraz daha zaman kazandırma ve iktidarını sağlama alma, soluklanma hamleleri olarak ele alındığını biliyorduk.

İşte 31 Mart yerel seçimleri de iktidarın güven tazeleme ve tekli yönetim şeklini devam ettirme hedefi açısından önem arzediyordu. Kayyum atamalarıyla gasp ettiği belediyelerin içini boşaltarak büyük borç yığını haline çevirmeleri aslında kazanamayacağı alanları işleyemez duruma getirerek ileride kendisine yeni zemin ve propaganda alanı açmak ve toplumu Kürt karşıtlığı üzerinden kendi gaspını meşrulaştırma hedefini ortaya koyuyordu.

Bunun dışında bir önceki seçimlerde elinde tuttuğu belediyeleri kaybetmemek ve güçlü iktidar olgusunu topluma benimseterek, baskıcı devlet-iktidar aygıtı olarak varlığını yedi düvele kabullendirecekti. Geriletilmiş devrimci-sosyalist hareket, bastırılmış burjuva muhalefet ve sindirilmiş bir toplum üzerinden 2023 hayali kuranlar açısından en önemli engel Kürt ulusal hareketinin geriletilemeyen silahlı direnişi ve taban inisiyatifiydi.

İşte bu politik atmosfer içinde girilen seçimlerde devletin yasama-yargı organlarının desteğini de kullanarak elde etmeye çalıştığı ‘başarı’ hamlesi tüm burjuva partilerinin sessizliğiyle, Kürt illerinde belli başarı elde etmesine rağmen Türkiye genelinde bir yenilginin yazımını da beraberinde getiriyordu.

Özellikle HDP’nin büyük şehirlerde aday çıkarmayarak taktik hamlesi AKP’yi ciddi anlamda zora soktu.

Başta İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi illeri kaybetmesi iktidar partisini salladı. Bu muhalefetin başarısı olarak allanıp pullanılırken, Kürt bölgelerindeki haksızlıklar ve kazanılan belediyelerin AKP tarafından gasp edilmesine ”demokrasi” adına karşı koyması gereken muhalefet sessizliğe bürünerek sürecin aslında bir sonraki adımın kendilerini bulacağını hesaba katmamışlardı.

Aslında demokrasiden bahsedenlerin esasta burjuva demokrasisinin yine burjuvazinin çıkarlarını koruma demokrasisi olduğu çok açık olarak pratikte bir kez daha yaşadık.

İstanbul seçimleri Türkiye açısından hem politik-ekonomik hem ideolojik olarak büyük öneme sahiptir. Erdoğan’ın ”İstanbul’da tökezlersek Türkiye’de sallanırız’ ‘sözü buraya biçilen rol açısından önemlidir. Türkiye geneli seçim nüfusunun üçte birini kapsaması, büyük ekonomik-rant olgusunu taşıması ve yirmi milyonluk bir kitleye hitap etmesi açısından stratejik konumu bulunuyor. Böyle bir şehri on yıllardır yöneten talancı bir iktidarın kaybedeceği rantı bile tek başına hesaba katmak bile yeter de artar.

Onun için seçimleri iptal ederek kazanmanın yeni zeminini oluşturmak ve bu zaman süresi içinde belli (siz buna hırsızlık deyin )belgeleri yok etmenin sürecini kazanmak istedikleri açıktı. Sonuçta ikinci seçimleri çok büyük bir farkla kaybettiler.

Burada yine HDP, karşılıksız çek sunarak AKP’nin Kürt düşmanlığıyla döktüğü kanın, hukuksuz tutuklamalara tepki olarak İstanbul’da İmamoğlu’nu destekledi. Bunun dışında toplumun önemli bir kesiminin bu hukuksuzluğu İstanbul nezdinde kabullenmemesi ve yıpranan AKP’ye karşı gelişen tepki seçimler eliyle toplumsal patlamanın gazı alınmış olarak yansıdı. Elbetteki devrimci öncülerden uzak olan toplumun bıktığı, isyan ettiği, iktidara tepkisini bu şekliyle ortaya koyması normaldir.

Ancak küçük burjuva yaklaşım ile devlet-iktidar ve devrimci muhalefet tarzını unutarak İmamoğlu’na olması gerekenin çok üstünde misyonlar biçip, burjuva demokrasisini kurtuluş olarak göklere çıkaranlar buradaki politik hamleyi gölgelemektedir.

Gelişmelerin, sistemin tıkanıklığına karşı biriken toplumsal öfkenin (sık sık Geziden bas edilmesi) gazının alınmasının bir parçası olduğu gerçeğini gözden kaçırmamakta fayda var.

Süreç AKP ve uluslararası denge açısından bir takım değişikliklere gebe ve bunun bir doğumla sonuçlanacağı kesin. Bu anlamıyla AKP’li yada onsuz bir dizayn olacaksa eğer toplumun buna uygun alıştırılması da gerekir. Ya da biriken öfkenin dindirilmesi ve çözümün yine sistem içine çekilmesi süreci uygulanır.

İşte bu amaçla özellikle sosyal medyada ve HDP tabanı çevresinde ve bir dizi burjuva demokrat-aydın cephesinde kurtuluş umudu olarak gösterilen İmamoğlu yeni sürecin bir aktörü ve kahramanı olarak sunuluyor.

Bu AKP’den bıkan, usanan toplum açısından böyle algılanabilinir. Ancak süreci okuyanlar açısından böyle olmadığı ve olmayacağı kesin.

İmamoğlu’nun Kürt halkına verilmiş bir umut olarak yansıtılması bugün açısından ciddi bir demogoji olarak karşımızda duruyor.

Ulm’den bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu