Güncel

SÖYLEŞİ | “Rojava bir masal değil bir savaş!”

"Marksist Leninist Maoistler ve Anarşistler arasında ortak ordunun ve mücadelenin mümkün olduğunu gördüm. Burada ideolojik olarak tartışmalar yürütme şansını defalarca yakaladım ancak TİKKO'dan doğru herhangi bir ideolojik bir baskı altında kalmadım"

TKP-ML’ye bağlı TİKKO Rojava Komutanlığı Karargahı’nda kolektif yaşamı paylaşan enternasyonal savaşçılardan Rüstem Cudi ve Viktorya ile karargahtaki ortak yaşam ve enternasyonal mücadeleye dair geçtiğimiz günlerde bir söyleşi gerçekleştirildi.

Söyleşinin tamamı şu şekilde;

“Devrimden öğrenmek için geldim!”

– Merhaba, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Sizi Rojava’ya getiren şey neydi?

Rüstem Cudi: Benim adım Rüstem Cudî. Enternasyonal bir savaşçı olarak Maoist bir örgütün ordusu olan TİKKO’nun bir parçasıyım. Aslında kendimi direkt olarak Maoist diye tanımlamıyorum. Hatta direkt olarak herhangi bir ideolojiye aidiyet hissetmiyorum. Bunun birçok sebebi var şüphesiz. Galiba bir anarşistim diyebilirim. Fakat yine de kendimi gerçek anlamda bir ideolojinin parçası olarak tanımlamasam da devrim için bir partinin liderliğinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Devrim için bu belki tek yol değil ama çoğunlukla geçerli bir yol olduğunu düşünüyorum. Açıkçası bunun hakkında net bir şey söylemek zor. Belki de bir partinin liderliği devrim için çok kullanışlı ya da gerekli değildir. Kişisel olarak bu konuda çok net değilim. Devrimci hareketin bir parçası olarak bir parti kültürel değişimlerin önünü açabilir. Ama esasta “gerekli midir değil midir?” tartışmasını yapmayı çok istemiyorum. Bazı komünistler bana “sen aslında komünistsin, bir komünist gibi düşünüyorsun” diyorlar. Ancak yine de devletin, insanların özgürleşmesi önünde ciddi bir engel olduğunu savunuyorum. Devletsiz bir toplumun ütopya olduğunun da farkındayım ve sanırım bu düşünce beni temelde bir anarşist yapıyor. Şimdilik bunları söyleyebilirim.

“Devrimin bir parçası olmak inanılmaz bir deneyim!”

– Enternasyonal mücadele hakkındaki düşüncelerinizden bahseder misiniz ve de devamında Rojava’daki yaşama ve TİKKO Karargahı’ndaki yaşama dair neler söylemek istersiniz?

Rojava’ya 2017 yılının sonunda geldim. Rojava’ya neden geldiğim sorusunun cevabı aslında önceki cevabımda yer alıyor. Burada bir devrim oluyordu ve pratik anlamda bunun bir parçası olmak ve de bu devrimden öğrenmek için geldim. Avrupa’da anti-kapitalist grupların içinde yer aldım ancak sınırlı ve bencil pratiklerle karşılaştım. Bu sebeple, tek başına bu sistemden bir çıkış olamayacağı düşüncesinden kaynaklı buraya gelmeye karar verdim. Burada birçok deneyimim olmasının yanısıra askeri alanda da çalışmalar yürüttüm. Geçirdiğim zaman boyunca edindiğim deneyimlerden oldukça memnunum çünkü birlikte muazzam şeyler yaptık. DAEŞ’le savaşmak ve bu devrimin bir parçası olmak inanılmaz bir deneyim. Çünkü politik düşmanlarıma karşı gerçek anlamda bir savaş yürütmek benim için çok fazla şey ifade ediyor. Beni burada savaşmış olanların daha iyi anlayacağına inanıyorum.

Rojava’ya geldiğimde ilk etapta YPG’ye katılarak eğitim aldım. Afrîn direnişinde QSD ile birlikte savaştım ve bu hamleden sonra TİKKO’ya katılmak istedim. Neden TİKKO’ya katıldığım ile ilgili bir şey söylemek gerekirse şunu söyleyebilirim; enternasyonalizmi daha derinden tecrübe etmek istedim. Afrîn hamlesinden kendimi fark etme ve kendimle mücadele etme konusunda, kendimi geliştirebilmek için daha fazla deneyime ve paylaşıma ihtiyacım olduğunu düşünüyordum.

Düşmanla mücadele etmek ve yoldaşlarınla mücadele etmek zordur ama daha zoru kendinle mücadele etmektir diye düşünüyorum. Yani özellikle Afrîn’den sonra kendi sınırlarımı aşmam gerektiğini fark ettim. Kendimle ilgili soruların cevabını aradığım bir dönemde, YPG Enternasyonal Taburu’ndan TİKKO’ya geçmeye karar verdim. Buraya katılmadan önce TİKKO ve savaşçıları hakkında biraz bilgim vardı. TİKKO Karargahı’na geldiğimde kış aylarındaydık ve DAEŞ’le savaş neredeyse tamamlanmıştı. Burası, Afrîn hamlesinden sonra benim için bir çeşit geçiş oldu ve sonrasında buranın bir parçası haline geldim. Geldikten sonra buradan etkilendim ve hem buranın hem de bu devrimin fiziksel ve psikolojik olarak bir parçası olduğumu hissedebiliyorum.

DAEŞ’le sıcak savaştan sonra durum biraz karışıktı. Burada bir hayatın yeniden inşasının parçası olarak çok sevdiğim bir şey olan ağaç ekimine başladım. TİKKO noktasında bir bahçe yapıyorum, ağaç ve çiçek yetiştiriyorum. Burada yeterli su var ancak ağaç yok. Hayatı yeniden kurarken ağaç dikmek bana çok anlamlı geliyor. Ağaç dikmek basit ama önemli bir adım.

Rojava’ya geldiğimde kıştı ve eğitimin ve yoldaşlarla güzel paylaşımların ardından DAEŞ’le çatışmaya girdik. Bazı yoldaşlarımız şehit oldu. Birçok kez hayatlar kaybettiğimiz haberini aldık ancak olumlu şeyler de yaptık. Devrimin bütün bunlar olmadan gerçekleşemeyeceğini biliyorum. Hepsinin sonucunda ise bu bahçeyi yapmak istedim. Yaz başında birçok ağaç diktim. Şimdi küçükler ancak seneye büyüyüp bize birçok hediye verecekler.

Şimdilik buralardayım ve bu hayatın bir parçası olmaya devam edeceğim ancak geleceğim hakkında şimdiden çok fazla bir şey söylemek zor. Bunu çok düşünmüyorum. Günlük hayatın, TİKKO Karargahı’nın ve buradaki özgürlüğün bir parçası olmaktan mutluyum.

“Uzun yıllar sürecek ve sağlam olacak bir şey örgütlemek istiyorsak gerçekliği görmemiz gerekiyordu…”

– Merhaba, kendinizden bahseder misiniz? Sizi Rojava’ya gelmeye iten ne idi?

Viktorya: Adım Viktorya. Radikal anarşist bir aktivistim. Gürcistan, Ukrayna, Belarus, Rusya ve Avrupa ülkeleri dahil birçok ülkede çok farklı anarşist projelerde çalışmalar yürüttüm. Kısaca bunları söyleyebilirim.

Daha önce Bakur’da kaldım ve bu süre içerisinde Bakur ve Türkiye’de farklı sol örgütlerle tanışma imkanım oldu. Bakur ve Türkiye’de tanıştığım örgütler Rojava’ya gelip buranın gerçekliğini görmek istememde etkili oldu. Bütün dünya Rojava’yı ve devrimin neleri değiştirdiğini konuşuyordu. Buraya gelmemin en önemli sebebi geleceği inşa etmeye çalışan Marksist Leninistlerden, Kürt Hareketinden ve Maoistlerden çok fazla şey öğrenebileceğime inanma düşüncesi idi.

Anarşistler çok iyi işler örgütlüyorlar fakat eğer uzun yıllar sürecek ve sağlam olacak bir şey örgütlemek istiyorsak gerçekliği görmemiz gerekiyordu. Bu sebeple Rojava birçok devrimciyi ve teorilerini pratik anlamda görüp deneyimlerini yakından görebileceğim bir yer olacaktı. Çünkü Avrupa, Rusya ya da Kafkasya’da bir yerlerde yaşıyorsanız, solun ne kadar tahrip edildiğini çok net görürsünüz, liberalizmin potansiyel gücü nasıl tahrip ettiğini…

Aynı zamanda kendimi askeri anlamda geliştirmek ve bu deneyimi daha sonra yoldaşlarımla da paylaşmak için de Rojava’ya geldim.

“Burada işlerin nasıl yürüdüğünü görmeye ve öğrenmeye geldim!”

– Enternasyonal mücadele hakkındaki düşüncelerinizden bahseder misiniz, Rojava’daki yaşama ve özel olarak da TİKKO Karargahı’ndaki yaşama dair neler söylemek istersiniz?

Bence devrim lokal olamaz, sadece bir ülkede gerçekleşmesi yetmez. Örneğin Türkiye’deki faşizmden bahsedecek olursak anlamamız gerekir ki, biz sadece Kuzey Suriye’de Rojava isminde bir cennet yaratamayız. Türkiye’deki durum Kafkasya’daki duruma bağlı, buradaki durum da Rusya’daki problemlere… Benim için şu açık ki, Rojava Devrimi için atılan her adım, bütün Ortadoğu ve hatta Kafkaslar’da gelişecek bir devrim için atılmış bir adımdır. Rojava’ya gelişimin nedenini en basit bu şekilde ifade edebilirim.

Buraya, buranın sistemine dair herhangi bir fikirle ya da kafamda yarattığım bir cennetle gelmedim. Makhnovtchina’ya benzeyen bir demokratik konfederalizm bulma hayaliyle de gelmedim. Birçok anarşist tarafından, anarşist bir mucize olarak tanımlanan Makhnovtchina’yı geçmişten biliyorsunuzdur. Evet, söylediğim gibi buraya böyle bir hayalle gelmedim. Sadece gerçekten burada işlerin nasıl yürüdüğünü görmeye ve öğrenmeye geldim. Çünkü gerçek hayatta her şey göründüğü gibi değildir.

Birçok anarşist buraya gelmeden böyle fikirlere ya da buradaki devrimin düşmüş olduğu fikrine sahip olabiliyor. Ben buraya geldiğim zaman işlerin nasıl yürüdüğünü anlamaya başladım. Demokratik konfedaralizmin nasıl inşa edildiğini ve sorunlarını görmeye…

Bugün emperyalistler ya da yarı-sömürge ülkelerin faşistleri bizi “terörist” olarak tanımlasa da onlar da bütün dünya da çok iyi biliyor ki bizler aslında özgürlük savaşçılarıyız.

Buradaki ekonominin nasıl inşa edildiğini anlamak için farklı kantonlardan ekonomistlerle çalıştım. Aynı zamanda bir süre gazeteci olarak da bir şeyler yaptım.

Bu sayede Rojava’ya dair birçok şeyi gördüm ve sivillerle iletişim kurarak büyük bir şans yakaladım. Böylece buradaki sorunları da çok yakından görebilmiş oldum. Sonra savaşa katılmak ve kendimi eğitmek için çalışmalara başladım. Çünkü devrim, devrimci şiddet uygulamadan gerçekleşemez. Çünkü Rojava bir masal değil bir savaş.

Bu nedenle de TİKKO ile iletişime geçtim ve geçtiğimiz yıl aralık ayında buraya geldim. İlk etapta Tekoşina Anarşîst (TA) ile iletişim kurmuştum çünkü bir anarşisttim. TA’da dünyanın her yerinden anarşistlerin olması fikri beni çok heyecanlandırmıştı. TA sadece anarşist bir organizasyondu ancak örgütlenmenin ve savaşmanın başka bir yolunun nasıl mümkün olabileceğini de öğrenmek istiyordum. Bu sebeple TİKKO Karargahı’nda kalma kararı aldım.

“TİKKO benim Rojava’da tanıştığım en açık örgüt!”

Ve şimdi burada, devrim için farklı bir yolun nasıl kurulabileceğini öğreniyorum. Bence gelecekte TİKKO’dan edindiğim/iz bu deneyim çok işimize yarayacak. Maoist bir ordudan ve partiden öğrenecek o kadar çok şey var ki. TİKKO benim Rojava’da tanıştığım en açık örgüt. Hem ideolojik olarak hem de kişisel fikirler anlamında kendinizi ifade edebileceğiniz bir yer. Aynı zamanda da çok açık bir perspektifi olan, çok güçlü bir kolektif. Rojava’ya geldiğimden beri kendimi ilk defa gerçek anlamda TİKKO’da evimdeymiş gibi hissettim. Bir anarşist organizasyon değil ancak cinsel kimliğim, ideolojim, günlük yaşamım açısından kendimi en çok ifade edebildiğim yer oldu.

Bence devrim yolunda en önemli olan, bir araya gelebilmek. Eğer ortak düşmanla savaşmak istiyorsak ayrılmak ve birbirimizi yemek gibi bir şansımız yok. TİKKO Karargahı’ndaki yaşam bana bunu gerçekten hissettirdi. Eğer devrimci olmak istiyorsanız önce iyi ve doğru bir insan olmalısınız, TİKKO Karargahı’nda bunu da öğrendim.

Marksist Leninist Maoistler ve Anarşistler arasında ortak ordunun ve mücadelenin mümkün olduğunu gördüm. Burada ideolojik olarak tartışmalar yürütme şansını defalarca yakaladım ancak TİKKO’dan doğru herhangi bir ideolojik bir baskı altında kalmadım. “Benim ideolojim en doğrusu ve bunu kabul etmek zorundasın” baskısını yaşamamak çok önemli.

Bu şekilde bir araya gelip emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı ortak mücadeleyi yürütebiliriz. Şehit Tekoşer de bunun en güzel örneği oldu. Burada kendisini ifade edebildiği için burada kaldı ve TA’deki yoldaşlarına da bunları öğretmek için çabaladı. İki örgüt arasında bir ayrıma gitmedi, birlikte eğitim aldık ve birlikte yaşadık. Onunla savaşmak güzel bir deneyimdi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu