GüncelMakaleler

SÖYLEŞİ | “Hayvanlar Bizim İçin Değil, Bizimle Birlikte Yaşıyor!”

"Türkiye’de hayvan hakları ihlallerinin neredeyse hepsinde suçu işleyenlerin, direkt veya dolaylı olarak ölümlerden ve istismardan sorumlu olan kişi ve kurumların açığa çıkması istenmiyor. Ancak hayvan hakları aktivistleri ve baroların ortak mücadelesi ile ortaya çıkıyor"

Vegan Derneği’nden Öykü Yağcı ile Türkiye’deki hayvan hakları tablosu, siyasi iktidar ve muhalefetin hayvan haklarına dair yap(madık)tıkları ve  hayvanlara dönük saldırılar üzerine bir söyleşi yaptık.

– Türkiye Vegan Derneği olarak Türkiye’de hayvan hakları tablosunu nasıl görüyorsunuz? İktidar uzun yıllar bekledi ve 2020’de bir hayvan hakları yasası çıkarmayı düşündü. Bu yasa gerçekten hayvanları korunuyor mu?

– Türkiye’de yıllardır güçlenen, farklı alanlarda mücadeleyi sürdüren ve etik farkındalığın arttığı bir hayvan hakları hareketi olmasına rağmen aynı gelişmeyi ve ilerlemeyi kamu kurumlarında, siyasilerde ve TBMM’de görmüyoruz.

Özellikle son 15-20 yılda hayvanların daha fazla metalaştırıldığını, hayvan hakları ihlallerinin çerçevesinin, çeşitli endüstriler yoluyla genişletildiğini, daha fazla sayıda ve türde hayvanın insan menfaati uğruna zulme uğradığını görüyoruz. Örneğin 2000’lerden önce Türkiye’de dev tematik akvaryumlar yoktu, yunus gösteri merkezleri veya AVM’ler içinde yaban hayvanlarının sergilendiği hayvanat bahçeleri, hobi olarak yaban hayvanı barındırma gibi uygulama ve yönetmelikler veya şahısların hayvanat bahçesi açma gibi bir izni yoktu.

Ya da örneğin av turizmi gibi bir kavram ve uygulama mevcut değildi. “Yasaklı ırk” adı altında bazı köpek ırklarının ömür boyu hapse ve barınaklarda ölüme mahkum edildiği bir sistem yoktu. “Canlı hayvan ticareti” adı altında çok daha fazla sayıda hayvanın katledildiği ve işkenceye maruz bırakıldığı bir uygulama sistematik hale getirilmemişti. Esaret endüstrisinin turizm maskesi altında normalleştirildiği ve teşvik edildiği, yaban hayvanlarının evcil hayvan muamelesi gördüğü, sokakta yaşayan hayvanlara karşı savaşın tetiklendiği ve diğer pek çok hayvan türünün haklarının görmezden gelindiği dönemleri yaşıyoruz. Üstelik hayvan zulmünün normalleştirildiği pek çok uygulamaya KOSGEB ile devlet teşviki veriliyor.

Yıllardır hayvan hakları savunucularının eylemler, etkinlikler, resmi başvurular, suç duyuruları ve Meclis’te birebir görüşmeler yoluyla aktardığı ihlallerin niteliğini ve taleplerin özünü kavrayamamış olan, hatta görmezden gelen 2021’de güncellenen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu da, önceki ve mevcut haliyle tür ayırt etmeksizin hayvanları korumaktan çok uzak. Düzenleme; resmen hayvan tacirlerinden taraf olan ve hayvanlar yerine failleri koruyan bir kanun oldu. Yurttaşların şikâyet etme ve dava açma hakkını ellerinden alan kanun, aynı zamanda göstermelik hapis cezası maddeleriyle uygulamada cezasızlığı körükleyen ve dolayısıyla hayvan zulmünü yaygınlaştıran bir işlevselliğe kavuşturuldu.

Siyasi parti fark etmeksizin neredeyse tüm belediyeler hayvan hakları ihlallerine ya sessiz kalıyor ya da bizzat faili oluyor. Örneğin; sözde yasak olan tavuk ve köpek dövüşlerinden farkı olmayan boğa ve deve güreşleri halen Ege ve Karadeniz bölgelerinde belediyelerin destek ve katkılarıyla sürüyor. Yine belediyelerin ruhsat verdiği yunus parklarının faaliyetlerine son vermek için belediyeler sistemli bir hukuk mücadelesi yürütmüyor.

 

“Cezasızlık ve sömürü sistemi mücadelemizle değişecek!”

Konya’daki köpeklere işkence görüntülerinden sonra hayvan barınakları ile ilgili birçok tartışma gündemde. Bu konuda toplumsal olarak nasıl bir tablodan söz edebiliriz?

– Son iki yıldır sokak köpekleri nefret dilinin hedefi olmuş durumda. Gündemi saptırmak amacıyla oluşturulmuş olan “başıboş köpek sorunu” algısı, toplumsal tepki ve yasal mücadele ile kapatılan Havrita uygulaması, pek çok hayvanın korkunç şekillerde öldürülmesine, sokak hayvanlarının düşmanlaştırılmasına ve insanların medya aracılığıyla da tahrik edilmesine sebep oldu. Yasaya göre faillere hapis cezası verilmesi gerekirken kamu kurumları harekete geçmedi, katillere karşı herhangi bir yasal işlem başlatmadı.

Barınaklar ise “doğal yaşam alanı” adı altındaki ömür boyu tecrit merkezleri ve toplama kampları olarak “örnek tesisler” olarak kamuoyuyla paylaşıldı; hayvanlara yaşatılan şiddet, açlık ve susuzluk, tecrit münferit vakalar gibi yansıtıldı.

Hayvan hakları savunucularının taleplerinin aksine petshopların kapatılmaması, kedi ve köpeklerin şartları takip edilemeyen ve denetlenmeyen üretim çiftliklerinde birer obje gibi üretilip satıldığı bir sistemin getirilmesi, toplumsal zihniyetin ve yasal mücadelenin hayvanlar lehine değişmesinin de önünde bir engel teşkil ediyor. Hayvanların hakları olmayan, alınıp satılabilen metalar olduğu düşüncesi değişmediği gibi, sorunun kökenine inmeyi engelliyor. Yani belediyelerin ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yasal yükümlülüklerini yerine getirmediği için şikayet edilen tüm vakaların yaşandığı gerçeğinin üzerini örtüyor. Örneğin; Konya’daki köpek katliamı vakasında, Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi avukatları buradaki ihlaller ile ilgili detaylı bir rapor ve dilekçeyle savcılığa müracaatta bulundu. Ancak bakanlık yazdırdığı raporda, köpeğin işkence edilerek öldürüldüğü ve personelin engellemek için hiçbir adım atmadığı barınakta “herhangi bir olumsuzluğa rastlanmadığını” beyan etti.

Özetle; Türkiye’de hayvan hakları ihlallerinin neredeyse hepsinde suçu işleyenlerin, direkt veya dolaylı olarak ölümlerden ve istismardan sorumlu olan kişi ve kurumların açığa çıkması istenmiyor. Ancak hayvan hakları aktivistleri ve baroların ortak mücadelesi ile ortaya çıkıyor. Bu cezasızlık ve sömürü sistemi yine bizim mücadelemizle, daha fazla kişinin haksızlıklara karşı ses çıkarmasıyla değişecek.

 Adalet, özgürlük, eşitlik sadece belirli türlere ait değil!

– Türkiye Vegan Derneği olarak ne gibi çalışmalarınız var? Buradan nasıl bir mesaj vermek istersiniz?

– Türkiye’nin ilk vegan derneği TVD olarak 2022’de onuncu yılımızı tamamladık. Kurulduğumuz günden bu yana hayvanların, kolaylıkla değişebilecek beslenme alışkanlıklarımız yüzünden sistematik sömürüye maruz bırakıldığı, ölçülemez derecede acı çektiği, adalet, şefkat ve empati çemberimizin dışında tutulan sığır, koyun, tavuk, balık ve arı gibi pek çok hayvan türünün yaşam hakkının tanınmadığı, ölümlerinin sıradanlaştırıldığı bir dünyada tüm zorluk ve engellere rağmen farklı alanlarda hayvan hak ve özgürlükleri için mücadele veriyoruz.

Aynı zamanda Anayasa’da korunan vicdan hürriyeti kapsamındaki haklar için de veganlar adına yasal düzeyde çalışmalarımızı sürdürüyor, iklim krizinin en büyük sebeplerinden biri olan hayvan üretimi ve tüketiminin hayvana, insana ve gezegene verdiği zararlara dair farkındalığın artması için faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.

Türkiye’de veganlıkla ilgili bilgi kirliliği ve bilgi açığı çok fazla. Bu nedenle; adalet, özgürlük, eşitlik kavramlarının sadece belirli türlere özgü olmadığı gerçeği üzerinden TVD olarak, toplumun çoğunluğuna göre “normal” olarak görülen düşünce ve davranışları sorguluyor ve bunları değiştirmeye çalışıyoruz. Etik ilkelerle örtüşmeyen ve tutarsızlıklar barındıran yasal düzenlemeleri hayvan ve insan hakları lehine dönüştürmeye çalışıyoruz.

Veganlığın temelinde yatan etik tutumun yani hayvanların mal olmadığı, bizim gibi doğuştan gelen haklara sahip olduğu gerçeğinin daha fazla kişi tarafından benimsenmesi için, özellikle TVD Vegan Akademi, Uluslararası İstanbul Vegfest ve Dünya Vegan Günü gibi Türkiye’de ilk kez hayata geçirilmiş olan etkinlikler ve faaliyetler yoluyla toplumsal ve kurumsal farkındalık oluşturmaya çalışıyoruz; yaşam hakkı ihlallerine karşı yasal başvurular yapıyoruz.

Üniversiteler, hastaneler ve kamu kurumları gibi toplu beslenme alanlarında veganların sağlıklı beslenme hakkından eşit şekilde yararlanabilmesi amacıyla vegan menülerin zorunlu hale getirilmesi için yasal mücadele veriyor, davalar açıyoruz. Yıllardır eksikliğini hissettiğimiz, üretimi ve ihracatı engelleyen vegan gıda mevzuatının hazırlanıp doğru şekilde hayata geçirilmesi için çaba sarf ediyoruz. Hayvan sömürüsüne ve zulmüne uzun vadede son verebilmek için beslenmeden giyime kadar her türlü tüketim alışkanlıklarımızı çevreleyen tercihlerimizin hayvan ve hayvansal içermeyen, hayvan deneyi yapılmayan alternatiflerden oluşması için V-Label ile vegan etiketini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz.

Hem vicdanımıza ve etik değerlerimize hem de bilim dünyasındaki gelişmelere kulak verdiğimizde, hayvan zulmünün bir parçası olmadan, bu endüstrileri maddi olarak desteklemeden çok kolay bir şekilde vegan olabileceğimizin, son derece etik ve sağlıklı yaşayabileceğimizin görülmesini istiyoruz. Hayvanlar bizim için değil, bizimle birlikte bu gezegende yaşıyor. Gıdaya dönüştürülmek üzere yaşam hakkı çalınan ve öldürülen hayvanlardan tutun da, avcılık, deney, eğlence, turizm, hobi vb. amaçlı sömürülen ve işkence gören, yaşam alanları yok edilen diğer tüm hayvanlara kadar…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu