GüncelMakaleler

SÖYLEŞİ | “Hataları tekrar etmekten vazgeçmek durumundadır iktidarlar, yöneticiler”

"Bölgede bahsettiğimiz yeni kentleşme, yeni kentlerin oluşabilmesi amacıyla yapılacak faaliyetler, mutlak ve mutlak planlama dahilinde olmak zorunda. “Ben şurayı tespit ettim, buraya konut dikeceğim” demekle bir kent oluşmaz"

TMMOB İMO Başkanı Taner Yüzgeç ile yaptığımız söyleşi ile depremin ardından açığa çıkan tabloya dair konuştuk. Bölgeye giderek incelemelerde bulunan Yüzgeç, yeni kentler inşa edilirken, rant odaklı değil olmaktan çıkarılması vurgusu yaparak, “gerçekten riskli alanların öncelikli olarak dönüştürülme çalışmalarına başlanması gerekli” şeklinde uyarında bulundu.

İnşaat Odası başkanısınız. Biraz Türkiye’nin Maraş depremiyle birlikte nasıl bir yapısından esasta bahsedebiliriz. Nasıl bir tablo gördünüz? Maraş depreminden sonra binalar açısından, inşaatı açısından nasıl bir değerlendirmeniz var ya da nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız şu an? Böyle başlayalım isterseniz.

Ben depremin, sadece ben de değil, Oda’dan bazı arkadaşlarla birlikte depremin hemen ikinci günü aslında bölgeye gittik ve mümkün olduğu kadar çok yeri görmeye çalıştık. Hatay’dan Malatya’ya kadar başta yıkıma uğrayan büyük iller olmak üzere ve bunların ilçeleri olmak üzere, bunları gözlemlemeye çalıştık orada yaşananlar tabi bu yaşanan tablo son derece vahim.

Yani insani olarak da sonraki organizasyonel sorunları olmak üzere de aslında çok vahim bir tabloyla karşılaştığımızı ifade etmek isterim. Ancak bu daha önceki depremlerden farklı bir durum değildi. Yani gördüğümüz hasarın cinsleri itibariyle söyleyebiliyorum. Yani daha önceki taa 99 yılından bu yana yaşadığımız bütün depremler hatta öncesinde yaşadığımız 92 Erzincan depremi biraz daha kırılma noktasıdır. O zamandan bu zamana yaşadığımız bütün depremlerdeki temel sorunu, yapısal sorunları aslında bu depremde de görmüş olduk. Bu depremin en büyük sebebi, en büyük farkı tabi ki yaygınlığı ve şiddetinden kaynaklı olarak da yaratmış olduğu tahribat ama sorunlar aynı ve sonuçları da aynı.

Evet,  o sebeplere girsek, orayı biraz açabilir misiniz?

Şimdi, gözlemlerimizde yapılarda beş tane temel sorun tespit ettik, ediyoruz daha doğrusu. Birincisi; malzeme zafiyetleri, ikincisi; Konstrüktif yapısal sorunlar. Bunlar genel olarak işçiliklerden kaynaklanan sorunlar. Üçüncüsü; zeminden kaynaklanan zafiyetler, sıvılaşma vb. durumların varlığı. Dördüncüsü; yapıların kendi içerisindeki düzensizlikleri. Yumuşak kat, kısa kolon, yan binalarla çarpışma etkileri vb. Yani aslında dört tane temel olarak teknik sebepleri, ana başlıklar olarak söylüyorum bunları. Bunları bu başlıklarda toparlayabiliriz ama beşincisi de; bunlar kadar vahim olan bir başka durum olarak da yapılara yapılan sonradan müdahaleler veya bakımsızlık. Sonradan müdahale tabii kastım burada tek başına bir kolon kesme meselesi değil. Şu an kamuoyunun çok popüler olarak tartıştığı bir meseledir kolon kesme.

Elbette söz konusudur yaşanan yıkımlarda ama tek başına yeterli değil. Yani işte bu imar affı sebebiyle legalleşmiş eklentiler, çıkıntılar, cins ve binaya ilişkin binanın cinsinin değiştirilmesi, niteliğinin değiştirilmesi doğrultusunda yapılmış müdahaleler.

Bunlar da tabi en önemli faktör olarak gözüküyor yapıların güvensizliği ve risksizliği açısından ve dolayısıyla da tabi ki yıkıma sebebiyet veren önemli unsurlardan birisi. Hal böyle olunca, uzun zaman dönüp bu hasarlarının sebeplerini veya bu teknik sebeplerinin oluşmasına vesile olan durumu sorgulamak gerekiyor. Bunun tabii ki en önemli ayağı, mühendislik hizmetlerinin ikinci plana itilmiş olması, mühendislik hizmetlerinin maliyet artırıcı bir unsur olarak da değerlendirilmesi, daha çok kâr-zarar ve müteahhit odaklı bir yapılaşma düzeninin ülkemizdeki mevcudiyeti. Bu da o oluşmuş olan teknik sebeplere zemin hazırlayan genel bir durum ortaya çıkarmakta.

Hatay yeniden, Hatay ve diğer iller için TOKİ yapılacak. Böyle daha vurucu ve esaslı biçimde ifade edersek, neye dikkat edilmeli? Çünkü Hatay ve Maraş, fay hatlarının birleştiği yerde, birden fazla fay hattının geçtiği yerlerde. Orada neye dikkat etmek lazım? Onunla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

Yarından itibaren yapılması gerekenler diye özetlersek; ben onu, şöyle ifade etmek isterim. Birincisi; öncelikle, evet, Maraş, Hatay ve Adıyaman büyük oranda yıkıma uğradı ancak hâlihazırda orada da yapılar zaten mevcut. Öncelikle, sadece bölge için değil aslında tüm Türkiye için riskli yapı stokumuzun tespit edilip buna yönelik politikalar oluşturulması gerekiyor. Yani şu ana kadar bilmemiz gereken; riskli yapı stokumuzu… (bilmemiz gereken derken, bu planlarda falan da yer almış bir durumdur.) 2017’ye kadar riskli yapı stokumuzun tespit edilmesi gerekiyordu. Ona göre güçlendirilecekse güçlendirilecek, dönüştürülecekse dönüştürülecek politikaların belirlenmesi gerekiyordu.

Bunlar yapılmadı. Şimdi, bir an önce buna başlanması gerekiyor. İkincisi; politikaların bundan sonra yani iyileştirme politikalarının, kentsel iyileştirme politikalarının da artık rant odaklı olmaktan çıkıp (hani şu meşhur kamuoyunun kentsel dönüşüm-rantsal dönüşüm meselesi olarak bilgisinde olan yani artık rant alanlarının değil), gerçekten riskli alanların öncelikli olarak dönüştürülme çalışmalarına başlanması gerekli. Bu mevcut yapı stokumuz.

Bölgede bahsettiğimiz yeni kentleşme, yeni kentlerin oluşabilmesi amacıyla yapılacak faaliyetler, mutlak ve mutlak planlama dahilinde olmak zorunda. “Ben şurayı tespit ettim, buraya konut dikeceğim” demekle bir kent oluşmaz. Konut, bir kent sadece konut sorunu demek de değildir. Sadece konuttan da oluşmaz. Kent, bundan sonraki mutlak olarak planlanması gereken bir şey. Yani risk haritalarının, mikro bölgelerinin çalışmalarının yapılması. Kentin nereye, nasıl büyüyeceğine dair öngörülerin aksettirilmesi vb. pek çok çalışmanın yapılması lazım, bir planlamaya ilişkin.

Bunlardan da önemlisi; bunların tamamen katılımcı bir düşünceyle yapılmış olması önemli. Çünkü önemli olan o kentin içerisinde yaşayan insanların talepleri, düşünceleri ve güvenliği. O yüzden de katılımcı bir düşünceyle yeni planlar çıkarılmalı. Onlardan sonra artık inşaat faaliyetlerine başlayabilirsiniz.

Bugünkü ilan edilen “şu kadar zamanda şu kadar konut yapacağım” lafları, umarım bu haliyle değil gerçekleşmez. Evet bir an önce insanların konut sorunu var, çözülmesi gerekiyor ama bunu es geçerseniz; konut yapasınız ama içerisine yerleştireceğiniz insanı bulamazsınız. Dolayısıyla artık aynı hataları tekrar etmekten vazgeçmek durumundadır iktidarlar, yöneticiler. Yani bu konuda öncelikli olarak rent çalışmaları ve planların da katılımcı bir şekilde yapılması önemli. Üçüncü mesele ise; Türkiye’deki yapılaşmanın artık, yapılaşma özeniyetinin kökten değiştirilmesi, yani artık müteahhitlerin kârının maksimize edildiği bir düzen değil, artık mühendislik-mimarlık hizmetlerinin önceliklendirildiği bir düzen gerekiyor. Bu proje aşaması için de, denetim aşaması için de, uygulama aşaması için de bu mutlak.

Taner Bey, çokça tartışılıyor, siz de takip ediyorsunuzdur. İstanbul depremi bekleniyor. Ne zaman olacağını tabii ki kestirmek çok zor. Ama İstanbul ve diğer büyük şehirler açısından bir beton yığını ile karşı karşıyayız. Bundan sonra depreme hazırlık için ilk elden İstanbul vb. ve İzmir gibi büyükşehirler için neler yapılabilir sizce? Belki kısaca oraya değinebilirsiniz.

Aslında az evvel ifade etmeye çalıştığım riskli yapı stokunun tespiti öncelikli olarak İstanbul ve çevresindeki yerleşimler için geçerli. Yani en riskli yerimiz İstanbul. Riskli yapı stokunun bir an önce tespit edilmesi, buna yönelik politikaların belirlenmesidir esas olan. Çünkü siz, hangilerinin riskli olduğunu tespit etmediğiniz bir yere müdahale edemezsiniz. Başta kamu binaları olmak üzere tabi, bunu da söylüyorum yani kamu binaları neden, çünkü depremin olduğu günün hemen saatinde, akabindeki saatte, faaliyetlerini sürdürmesi gereken yapılardır kamu binaları. Ayrıca hastanelerdir.

Tapu Müdürlüğü’nden Nüfus Müdürlüğü’ne kadar hepsi, bu depremde de gördük ki aslında hele o bölgedekiler tamamen etkilenmiş durumdadır. Bunların faaliyetlerini devam ettirebilmesi, deprem sonrası organizasyonları açısından da son derece önemli. Okullar son derece önemli. Okullar, hem içerisinde bulunan öğrencilerin olduğu zamanda oluşabilecek bir deprem için çok büyük bir risktir hem de deprem sonrasındaki geçici barınma alanlarıdır okullar, spor salonları vb. yerler. Bunların önceliklendirilmesi gerekir. Bu da yetmez, sadece kamu binaları değil yani kamu kurumlarına ait binalar değil, kamusal niteliği olan yani aslında özel sektör tarafından da işletilen hastaneler, yurtlar vb. yerler mutlak mutlak önceliklendirilerek değerlendirilmeli, incelenmelidir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu