GüncelMakaleler

PUSULA | Yıkıntılar Arasında Yükselen Dayanışma

"Tarih tanıktır; egemen güçler kârlarına kâr kattıkça halk yoksullaşır; onların sevinçleri artıkça halkın acıları çoğalır. Egemenler güven içinde bir yaşam sürdürdükçe halk derin bir güvensizlik ve kaygı içindedir."

Deprem bir doğa olayıdır. Gelinen aşamada bilim, depremin neden ve sonuçlarına dair ortaya somut veriler koyuyor. Olası yıkımın, ölümlerin en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirleri de sunuyor. Tedbir alındığında depremin yol açacağı zarar en aza indirilebiliyor.

Demek ki, burada asıl üzerinde durmamız gereken nokta, gereken tedbirlerin alınmayarak bu doğa olayının büyük bir felakete dönüşmesine neden olan politikalardır. Bu yıkıcı sonuçlara yol açan politikaların sürdürücüsü olan sömürücü ve yıkıcı sistemlerdir. Türk egemen sınıfları ve sözcüleri de her fırsatta depremin bu coğrafyanın bir gerçekliği olduğunu ifade ediyorlar. Ama uygulamaya gelince gerçeğe hürmet etmenin yolunu değil rantın yolunu tercih ediyorlar. Şu açık ki, fay hatlarının geçtiği yerlerde deprem tehlikesini dikkate almadan yerleşim alanları inşa etmek, yalnız bilim dışılık değil aynı zamanda rant sevdasının yarattığı koca bir ahmaklıktır.

Bilim, doğayla yaşamın uyumlu hale gelmesini öğütlerken, bu ahmaklar sürüsü, rant uğruna doğayla inatlaşmayı sürdürüyor. Nitekim başta Japonya olmak üzere kimi ülkeler depreme karşı daha güvenli yaşam alanlarını inşa etmişlerdir. Yani bu ülkeler “kader planına sığınmamışlardır.” Tam tersine bilimin mantığıyla hareket edip deprem vb. doğa olaylarına karşı ayakta kalma, yaşamlarını sürdürme planını yapmışlardır.

Bilim dışılık, kuralsızlık, doğa yasalarına karşı “kadercilik” AKP-MHP iktidarının köhnemiş yaşam felsefesidir. Bu zihniyete karşı çıkan, depremle birlikte enkaz altında kalan insanların kurtarılamamasını eleştirenleri “hain” ilan ettikleri, zorla-zorbalıkla susturmaya çalıştıkları bir dönemden geçiyoruz. Bir yanda bunlar yapılırken diğer yanda bu zorbaların kimi kanlı kalemlerinden “birlik- beraberlik” cümleleri dökülüyor. Hiç kuşkusuz yıkıntılar arasında feryat eden acı yürekler bugün olduğu gibi yarın da itibar etmemelidir bu ikiyüzlü sahte sözlere. Çünkü gerçek olan yaşamın her alanında olduğu gibi doğa olayı olan deprem karşısında da biz ve onlar vardı. Sınıf düşmanlarımızla ne acılarımız ortak ne de bir birlik hukukumuz vardır.

Tarih tanıktır; egemen güçler kârlarına kâr kattıkça halk yoksullaşır; onların sevinçleri artıkça halkın acıları çoğalır. Egemenler güven içinde bir yaşam sürdürdükçe halk derin bir güvensizlik ve kaygı içindedir. Kısacası onların tüm servetleri, sevinçleri, gelecek kaygısından yoksun yaşamları, halkın yoksulluğu, acıları ve yarına dair taşıdıkları derin kaygı ve güvensizlikler üzerine kuruludur. Biz ve onlar, ezenler ve ezilenlerin mücadelesinin tarihsel anlamı ve karşılığı da budur. Ve dahası kim adına yaparlarsa yapsınlar, bu gerçeği karartan her türlü anlayışa karşı mücadele etmeyi elden bırakmamalıyız.

Bugün egemen sınıf sözcüleri işledikleri cinayetlerin sorumluluğunu alıp halka hesap verme yerine “kader planında bunlarda var” diyerek acı çeken on binlere “kızacaksanız kaderinize kızın” demek istiyorlar. Onların kader yolu saraylardan, halkın ise yoksul mahallelerden, deprem yıkıntıları arasından geçiyor. Ama yavaş da olsa yığınlar acı pratik deneyimleriyle gerçekleri göreceklerdir. AKP-MHP faşist iktidarını ve egemen sınıfların diğer klik sözcülerini asıl korkutan da budur. “Milliyetçilik, ırkçılık, kadercilik” propagandaları, sonsuza dek gizleyemez bu suçları.

Bu nedenle “devletin bekası” için kimi yandaş olmayan müteahhitleri işlenen cinayetlerin tek sorumlusu olarak ilan ettiler. Bu hamle yatıştırır mı halkın öfkesini, gizler mi devlet denilen zorbalık aygıtının hırsızlar çetesini, bunu zamanla göreceğiz. Ama şunu şimdiden söyleyebiliriz: Eğer bu coğrafyanın halkı, bu hırsız ve katiller sürüsünden hesap sormazsa, bu hırsızlar halk için yeni mezarlar inşa etmeye devam edeceklerdir. Çünkü onların yaşatma planı yoktur. Tüm planları, bir avuç egemen sınıfın çıkarları için geniş halk yığınlarını sömürme, yok etme, yok sayma üzerine kuruludur.

Deprem yıkıntıları arasında yaşama tutunmaya çalışan insanların kurtarılması için çabalar sarf edilirken; sistemin karanlık eli göçmen düşmanlığı yapmaya devam etti. Sokaklarda “hırsızlık” suçlamalarıyla insanlara işkence yaptılar. Tüm bu görüntüler, çürümüş bir sistemin en dip kareleridir. Hiç kuşkusuz bugün yaşanan yıkım ve acılarla birlikte açığa çıkan bu öfkeyi faşist devlete karşı örgütlemek, güncel bir görevdir.

Kapitalist- emperyalist sistemin en kirli icraatlarında biri de her türlü dayanışmayı yok eden bireyci-bencil bir toplum yaratmaktır. Dolayısıyla deprem yıkıntıları arasında yükselen dayanışma pratiği çok değerli ve anlamlıdır. Bu anlayışı kalıcılaştırma görevi, devrimcilerin-komünistlerin önünde durmaktadır. Sonuçlardan hareketle de olsa geniş yığınlar bir kez daha depremin acı gerçeğiyle yüzleştiler. Ve yeni tehlikeler de kapıda. Bu nedenle deprem tehlikesine karşı gereken önlemlerin alınması için kitleleri daha duyarlı hale getirme, örgütleme görevi devrimci güçlerin bundan sonraki çalışmalarının bir parçası olmak zorunda. Asıl olan yıkıntılar sonrası sahaya koşmak değil yıkıntıların yol açacağı zararı asgari düzeye indirmektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu