GüncelMakaleler

PUSULA | Sessizliğin Bağrında Kopacak Fırtına

"Var olanı korumak içinde geliştirici, yol açıcı, yeni söylem ve eylemlere ihtiyaç vardır. Olağanüstü süreçlerde, sıradan bir duruş ve hareket tarzıyla ne var olan saldırılar karşısında durulabilir nede tıkanıklıklar aşılabilir"

AKP-MHP koalisyon iktidarı, “Tek vatan”, “tek bayrak”, “tek millet” faşist-ırkçı politikasına uygun olarak seçim startını vermiş durumda. Bu yönelimde dün olduğu gibi bugün de ezilen Kürt ulusu, azınlık milliyetler, devrimciler, hak ve özgürlük mücadelesinden söz eden herkes düşmandır. Yani “hain”dir. “Terörist”tir.” “Dış güçlerin maşasıdır.”

Bunun yüzden işçi grevleri yasaklanıyor. İçeride ve dışarıda demokrasi ve özgürlükten söz eden herkes saldırıya maruz kalıyor, tutuklanıyor. Kimileri bu süreci esas olarak seçim dönemiyle açıklamaya çalışıyor. Oysa bu sadece bir etkendir. TC devleti kurulduğundan beri tekçidir-ırkçıdır. Demokrasi ve özgürlüğe düşmandır. Bu düşmanlık kimi dönemler derinleşen ekonomik-siyasi krizlerden dolayı daha da pervasız bir noktaya varmaktadır.

Böylesi süreçler genel manada hakim sınıf klikleri arasındaki iç iktidar mücadelesini şiddetlendirmektedir. TC, bugün böylesi bir süreci yaşıyor. Burjuva demokrasisi anlamında kırıntıların dahi olmadığı bir ülkede tüm bunların yaşanması asla şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan tek şey, hala kimilerinin demokrasi adına egemen sınıfların farklı kliklerinden beklenti içinde olmalarıdır. İşçi ve emekçilere bu yönlü çağrıda bulunma gafletine düşmeleridir.

Dolayısıyla böylesi dönemlerde sınıf devrimcilerinin, gerçekleri kitlelere taşımada ısrar etmeleri önemlidir. Bu tutumun geniş yığınlar nezdinde bugün için yeterli karşılığının olmaması, izlenen politikanın yanlışlığına değil kitleler üzerinde var olan devrimci etkinin zayıflığına işaret eder. Devrimci etkiyi, devrimci otoriteyi gösteren faktör kitlelerle olan bağımızın düzeyidir. Kitlelerle güçlü bağların olduğu yerde ne çağrılar ne de sokaklar sessiz kalır.

Eğer çağrılar yanıtsız, sokaklar sessiz kalıyorsa bu durumda soruların muhatabı da kendimiz olmalıyız. Böyle düşünmek ve sorgulamak hatalı bir tutum değildir. Ama değerlendirmelerimizde dar ve yüzeysel bir duruma düşmemek için sorunları daha genel ve geniş bir perspektifle ele almamız gerekiyor. Bunu yaparken kendi yetersizliklerimizi gözardı edebilecek her türlü liberal yaklaşımda uzak durmalıyız. Çünkü başarısızlıklarımıza işaret ettiğimiz oranda yeni başarıların yolunu açabiliriz. Bunun için de sorumluluk almak ve sürekli bu kavgaya bir şeyler katmak gerekir. Yani yalnız söyleneni yapan değil, yeni şeyler söyleyen, katan olmalıyız. Yaratıcılık, cüret, cesaret kavramlarının karşılığı da bu olsa gerek.

Tüm bu karşı devrimci saldırılara karşı direnmekten, devrimci bir savaş yürütmekten başka bir yol olmadığını düşünüyorsak, ciddi bir görevden söz ediyoruz. Tarihsel bir sorumluluğa dikkat çekiyoruz. Ve tüm bu görevler ancak yoğunlaşmayla, sorumluluk almakla yerine getirilebilir.

Diğer bir anlatımla savaşçı kimlik savaşılarak, militanlık dövüşülerek kazanılır. Savaşılmadan, bedel ödenmeden, inceleme ve araştırma yapılmadan, militan-devrimci bir kişilik kazanılamaz. Kavgada özne olmak “bütün varlığımızla mücadeleye atılmak” demenin karşılığı budur. Bütün bu görevler büyük zorluk ve acılar içeriyor. Dolayısıyla bu gerçekleri kabullenen ve bütünün bir parçası olan herkes, tüm enerjisini zorluklarla savaşma noktasına yöneltir. Kolektif düşünmeyi önemser. Ve sonuç itibariyle tüm bunlar bu süreçte sahip olmamız gereken önemli devrimci meziyetlerdir. O halde doğru bir yoldayız.

Savaşçı yeteneği yükseltmek için donatımda bir süreklilik kazandırmak gerekir. Ama öncelikli olan ideolojik ve siyasal eğitimdir. Siyasal geriliğin, ideolojik netsizliğin olduğu bir ortamda var olan bu kapsamlı sorunları doğru bir tarzda çözmek ve her alanda direniş mevzilerini örmek zordur.

O halde doğru bir çıkış için öncelikle yetersizliklerimizi giderme-zayıf noktalarımızı güçlendirme yönünde adım atmalıyız. Daha sade bir dille ifade edecek olursak, bugün bizler nicel olarak zayıfız. Sınıf düşmanlarımızdan azız. O zaman var olan güçlerimizin nitel düzeyini sürekli yükseltme göreviyle karşı karşıyayız. Nitelik düzeyinin yükselmesi, önderlik kapasitesinin, güncel gelişmelere müdahalenin artması ve kitle bağlarının güçlenmesi demektir. Militanlık, militan bir çizgide derinleşmek ancak böylesi devrimci bir pratikle mümkün olabilir.

Ya da bugün azim, cesaret ve atılganlıkla kuşanmış bir mücadele çizgisiyle ancak ayakta kalabiliriz. Var olanı korumak içinde geliştirici, yol açıcı, yeni söylem ve eylemlere ihtiyaç vardır. Olağanüstü süreçlerde, sıradan bir duruş ve hareket tarzıyla ne var olan saldırılar karşısında durulabilir nede tıkanıklıklar aşılabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu