GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Emperyalistlerin, Koronavirüs Fırsatçılığına Geçit Yok; Umut ve Direniş Salgından Daha Bulaşıcıdır!

Birkaç aylık kısa bir süre içinde isyancı kitlelerin dünyayı sarsan eylemlerinden pandemi sürecine uzanan büyük ve sarsıcı değişimi anlamak ve buna göre şekillenmek isteyenler için Kaypakkaya, bulunmaz bir yol gösterici ve öğretmendir!

ABD Başkanı Trump’ın, yeni tip Koronavirüs’ün Çin tarafından üretildiğine ilişkin yeni iddialarıyla bir kez daha alevlenen polemik, uzunca bir süre devam edecek gibi görünüyor.

Kendi istihbarat örgütünün, virüsün insan yapımı olmadığına yönelik açıklamalarına rağmen Trump’ın, söz konusu demeçleri kuşkusuz aptallığından, kişisel hırsından veya egosundan kaynaklanmıyor. Trump’ın veya onunla aynı kategorideki çok sayıda devlet ve hükmet başkanının, açıklama ve yorumlarını, kişilik özellikleriyle çoğu zamanda cahillikleri veya aptallıklarıyla açıklama eğilimi, ana akım kalemşörler dışında özellikle de liberal cenahta epeyce yaygındır. Bundandır ki Trump, Johnson veya Putin’e dair bu kesimde kişiye odaklanan sayısız yorum ve analiz bulmak mümkündür.

Ne yazık ki bu tutum, tarihin sınıflar mücadelesinin bir ürünü olduğu gerçeğinin üzerinden atlayan idealist bir yaklaşım olmasıyla birlikte, devlet-sermaye ilişkisine dair de gerçeklerin üstünü örtmektedir.

Bu perspektif, ezilen emekçi yığınları, gerçek sınıf düşmanları olan sermaye karşısında silahsızlandırıyor. Ancak ne Trump ne de Putin veya Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki herhangi bir muadilini, onu iktidara getiren hâkim sınıflardan, sermayeden bağımsız düşünmemek gerekir.

ABD uluslararası sermayesinin bugün iktidarda olan fraksiyonu, Trump’ın tüm çıkışları, konuşma ve projelerinin temel kaynağıdır. Kuşkusuz her liderin kişisel özellikleri vardır; ancak bu, temsilcisi olduğu sermayenin talep ve politikalarını dile getirirken ortaya çıkan üslup farkı dışında bir şeye neden olmaz.

Çoğunlukla da, söz konusu üslup tam da sermaye fraksiyonunun yaşama geçirmek istediği politikalar adına, rızasını ilk elden almak istediği, başka bir deyişle hedef kitlesi olarak belirlediği kesimlerin, ideolojik-politik ve kültürel kodlarından bağımsız düşünülemez.

Trump’ın, COVİD-19 başlığında bugüne değin dile getirdiği, çoğunlukla da birbiriyle çelişkili çok sayıda saçmalığını bu çerçevede ele almak gerekir. Nihayetinde Trump’ın, her demeci ve konuşması bir amaca hizmet etmektedir.

Kimi zaman gerekli önlemlerin alınmasını isteyen eyalet valilerine karşı taraftarlarının sokağa dökülmesini, kimi zaman ağır can kaybını gizlemek için göçmen düşmanlığı ve ırkçılığı körüklemeyi,  asıl olarak da çöken sağlık sistemine yönelik gerçek tartışmaların üstünü örtmeyi amaçlamaktadır.

Kuşku yok ki, uluslararası düzenin amiral gemileri, Birleşik Krallık ve ABD’de, COVİD-19 salgınıyla birlikte ortaya çıkan gerçek, emperyalist kapitalizmin uzunca bir süredir yaşama geçirdiği neo-liberal politikaların en ileri halini göstermesi bakımından ibretliktir.

Evet açıkça söylemek gerekir ki, ABD ve İngiltere’de ortaya çıkan tablo emperyalist kapitalizmin; emekçilere, ezilen milyarlara neler sunabileceğine dair “en başarılı” örneği ifade etmektedir. Bu karanlık, korkunç ve yıkıcı tablonun gerçek sebebi olan kapitalist sistem, şapkayı eline alıp kendi kendisini sorgulamayacak, can çekiştikçe daha fazla saldırganlaşacaktır!

Beklendiği üzere kapitalist düzen, COVİD-19’un nereden çıktığı tartışmalarını sürdürse de virüsün açığa çıkardığı yeni durumu gelişmelerin asıl halkası olarak görmüş, bunu uzun yıllardır içinde debelendiği krizi aşmak için bir manivela olarak kullanmak için harekete geçmiştir.

Emperyalizmin Krizine COVİD-19 Kalkanı!

Virüs, herhangi bir emperyalist güç veya doğal bir döngü sonucu ortaya çıkmış da olsa nihayetinde emperyalist sistemin temel stratejisi, krizini tetikleyen bir katalizör işlevi gören COVİD-19’u , “Allah’ın bir lütfu” olarak işlevselleştirmek olmuştur/olmaktadır!

Nitekim ABD’den Birleşik Krallığa; Almanya’dan İtalya ve Fransa’ya kadar emperyalist merkezlerde, salgın önlemi adı altında yapılanlar da temelde ezilen emekçi kitleleriyle değil ilkin krizlerini aşmak, ikinci olarak da bu salgın vesilesiyle rakiplerine çelme atmak adına hareket ettiklerini göstermiştir.

Salgın devam ederken sözünü ettiğimiz ülkelerde, işçi sınıfı ve geniş emekçi kitlelerin kazanılmış haklarını gasp eden yeni düzenlemeler ve çalışma rejimini uluslararası alanda yeniden yapılandırmaya dönük adımlar da buna işaret etmektedir.

Açık ki uluslararası sermaye, 2008’den bu yana sürekli bir şekilde ötelediği ancak 2019’la birlikte artık son virajına giren krizi; korona virüs pandemisinin arkasına sığınarak, onu bahane ederek, aşma temel stratejisine sığınmıştır.

Sermaye, dünyanın çok sayıda kıtası ve onlarca ülkesinde, 2019 boyunca sokağa taşan halk hareketlerinin, salgın vesilesiyle geri çekilişini meydanlara yeniden inmek ve buraları gasp etmek için bir fırsata çevirmiştir.

Uluslararası finans kapital, açık ki baskı, şiddet ve zorbalıkla; gözaltı, tutuklama ve katliamla evlerine gönderemediği isyancı kitleleri, meydanlardan evlerine soktuğu için COVİD-19’a müteşekkirdir.

Emperyalist kapitalizmin, teknolojinin olanaklarını sonuna kadar kullanarak, İngiltere’de “sıfır saat sözleşmesi” örneğinde karşımıza çıktığı gibi, kapitalizmin ortaya çıktığı ilk dönemlerdeki vahşi-dizginsiz dönemine geri dönülmesini hızlandıran düzenlemeler için harekete geçmiştir. COVİD-19 sonrası, “sosyal devlet”, “insancıl kapitalizm” bekleyenler büyük bir hayal kırklığına uğrayacaktır.

Pandemi sonrasında, kapitalist merkezlerde; baskıcı, otoriter ve belki de açık faşist rejimlerin inşa edilmesini ve burjuva demokrasisinin rafa kaldırılmasını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim ABD’den Almanya’ya kadar pek çok ülkede, ırkçı-faşist partilerin giderek güç kazanan gerçekliği de buna yönelik olası bir tasarruf için kitle tabanının hazırlandığını göstermektedir.

Emperyalistler içinde bulundukları krizi çözmek için ilk olarak bu yola gireceklerdir. Ne var ki bu yolculukta, ezilen emekçi yığınların, direniş ve isyanlarıyla yolları kapatılırsa ve krizi çözemezlerse yeni bir paylaşım savaşına da girmekten kaçınmayacaklardır.

Elbette üçüncü bir seçenek daha vardır ki o da küresel ölçekte yaşanan krizin herhangi bir ülkede bir devrime neden olmasıdır. 2019 boyunca çeşitli kıtalarda açığa çıkan kitle hareketleri incelendiğinde görünen politik öncü sorunu bu seçenek açısından büyük bir handikap olarak karşımızda durmaktadır.

Kapitalist sistemin, korona virüsle birlikte isyancı kitleler, ezilen halklar ve emekçiler karşısında yeni bir silah keşfettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Salgın hastalıkların, gelecekte, emperyalistlerin imdadına yetişen birer can simidi olarak önümüze sürüldüğünü görmek bizi şaşırtmamalıdır.

Sağlık sisteminin bugünkü çürümüş halinin sorumluları, halkları salgınla ölüm ya da sefalet içinde yaşam ikilemiyle karşı karşıya bırakacak ve “aynı gemide” olduğumuzu ilan edip, “zor zamanları aşmak için” ezilenlerin desteğini isteyeceklerdi.

Nitekim 2020 1 Mayıs’ına yönelik emperyalist merkezlerde konulan yasaklar da bunun bir özeti niteliğindedir.

Çok sayıda sektörde üretime devam eden ve işçileri salgın tehlikesi altında zorla çalıştıran sermaye; 1 Mayıs günü halkın sağlığı iddiasıyla her türlü eylem ve etkinliği yasaklamış ve pek çok yerde doğrudan saldırmıştır.

1 Mayıs, hâkim sınıfların salgını; sınıfı zapturapt altına almak, daha fazla sömürmek ve her türlü direnişi bertaraf etmek için öne sürdüğünü,  salgının arkasına saklandığını, tüm dünya halklarına açıkça ilan etmiştir.

Sermayeye Kalkan, İşçiye Sömürü, Kürde Zulüm!

1 Mayıs 2020’de, coğrafyamızda ortaya çıkan tablo da bundan farklı olmamıştır. Şantiyelerde, fabrikalarda yüzlerce insanın iç içe, doğru dürüst bir sağlık tedbiri almadan zorla çalıştırıldığı bir iklimde, egemenler, 1 Mayıs’ı elbette sağlığımızı “düşündükleri” için yasaklamamıştır.

Sağlık çalışanlarının taleplerini karşılamadan, onları alkışa boğanların; “evde kalın” çağrısı yaparken faturalara fahiş zam yapanların; işsizlere borçların ertelenmesinden başka bir seçenek sunmayanların, 1Mayıs’a yönelik tutumu son derece sınıfsaldır.

Türk hâkim sınıfları da, efendilerinin ayak izlerine basarak süreci yönetme ve salgından maksimum kazançla kasalarını şişirme politikasına sıkı sıkıya sarılmış durumdadır.

AKP-MHP faşist bloğunun, pandemiye yönelik tutumu, diğer tüm gündemlerde olduğu gibi toplumu kutuplaştırma; kendi kitlesini mobilize etme, ırkçılık ve milliyetçiliği körükleyerek toplumsal muhalefet güçlerini sindirmek ve sokakları tutmak olmuştur.

AKP/Saray rejimi, esasında sürü bağışıklığı politikasını yaşama geçirmekte; hafta içi emekçileri zorla çalıştırmakta, hafta sonları da yine zorla evde tutmaktadır. Salgına karşı bütünlüklü bir mücadelenin, toplumun bir kesiminin evde tutulup diğerinin zorla çalıştırılmasıyla olmayacağı açıktır.

Nitekim, salgınla birlikte meclisten jet hızıyla geçirilen düzenlemeler, ücretsiz iznin yasal hale getirilmesi; sendikal örgütlenme ve grevlerin önüne yeni engellerin çıkarılması ve TİS yapılmasının engellenmesi (3 ay boyunca)derdin ne olduğunu anlatmaktadır.

AKP-MHP faşist bloğu, salgın günlerinde HDP’li belediyelere kayyum atamış, HDP milletvekilleri hakkında rekor sayıda fezleke hazırlamış, şimdi de itibarsızlaştırarak kayyum atamak için HDP’li Kars belediyesini hedefe koymuştur.

AKP/Saray rejimi, pandemiyi, kadınlara yönelik düşmanlığını yaşama geçirmek için tarihi bir dönemeç olarak görmüş, uzunca bir süredir kadın özgürlük hareketinin direnci karşısında geçiremediği infaz yassını meclisten geçirmiştir.

Salgınla birlikte LGBTİ+’lara yönelik ötekileştirici, düşmanlaştırıcı; homofobik ve transfobik saldırılar hız kazanmıştır. R.T. Erdoğan, “İçimizdeki virüsleri temizleyeceğiz” düsturuyla,  başta devrimci-sosyalist basın olmak üzere tüm muhalif basını hedef tahtasına koymuş; Facebook ve Whatsapp gruplarına göz dikmiş; söz, eylem ve ifade özgürlüğüne yönelik yeni kısıtlamaları içeren düzenlemeleri meclisten geçirmiştir.

AKP -MHP faşist ittifakı, krizin üstüne adeta benzin döken işsizlik ve yoksulluk karşısında baskı ve şiddette dozajı artırmıştır. Türk hâkim sınıflarının, salgın sonrasında ekonomik ve siyasal krizini; bir kez daha ötelemek ve örtmek için Suriye/Rojava’ya yönelik yeni savaş politikalarını gündeme getirmekten çekinmeyeceği de akılda tutulmalıdır.

Kaypakkaya’da Değişimin Dinamiği!

1 Mayıs, salgın etrafında yaratılan korku ve hegemonyanın geniş emekçi kitleler üzerindeki çarpıcı etkisini gösteren bir örnek olmuştur. Salgın, objektif olarak emekçi kitlelerin yüzbinler olarak bir araya gelmesini engellemiş olsa da fiziksel mesafe kurallarına uyularak yapılabilecek eylem ve etkinliklerin yapılamamış olması; bir taraftan kitlelerin salgından duyduğu endişeyi diğer yandan sendikaların ve devrimci, ilericilerin sınıfla arasındaki bağın zayıflığını göstermiştir.

Devrimci ve komünistler, emperyalist krizin aşılmasını değil bilakis daha fazla derinleşmesini ister. Komünistler, krizleri, devrimin objektif koşullarını besleyen, yığınların düzene yönelik öfke ve tepkilerinin büyüdüğü süreçler olarak görür. Krizlerde, ezilen emekçi kitlelerin ellerindekini koruyup, yeni mevziler elde etmesini sağlayacak yegâne faktör ise açık ki devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin sürece müdahalesi olacaktır.

Mayıs ayına girdiğimiz bu dönemde 6 Mayıs’ta darağacında can veren Üç Fidan’ın, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mirası bu anlamda son derece zengin derslerle doludur. Denizler, 68 gençlik hareketinin içinden serpilmiş, kitle hareketinin engin denizi içinde yetkinleşip, bir toplumsal altüst oluş için silahlara sarılmıştır.

Deniz Gezmiş’lerin aradan geçen bunca zamana rağmen geniş emekçi kitlelerin gönlüne taht kurmasını sağlayan, ezilenlerle, kitle hareketleriyle kurdukları doğru, sağlam bağlar olmuştur.

Keza 68 gençlik hareketi ve 71 devrimci kopuşunun içinden bir başka kopuşu gerçekleştiren Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın yaşamı da oldukça öğreticidir. Komünist önder Kaypakkaya’nın yaşamı dikkatle incelendiğinde tüm yoğunlaşmasının, toplumsal gelişmenin ana gidişatı ve dinamikleri üzerine olduğu açıkça görülecektir.

Kaypakkaya’nın, TİP’ten Fikir Kulüpleri’ne, MDD’ye, TİİKP’e ve Proletarya Partisi’nin kurulmasına uzanan siyasal yaşamının temel belirleyeni, toplumsal gelişmenin üzerindeki temel çelişki, dinamik olmuştur. Kaypakkaya, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, sistemle kurduğu ideolojik, politik ve kültürel bağı, bir bilim insanı inceliğinde masaya yatırmış; MLM perspektifle buradan çıkardığı sonuçları hızlıca bir programa dönüştürmüş akabinde vakit kaybetmeden harekete geçmiş, devrimci müdahaleleriyle sürece yön verme çabasına girmiştir.

Sürecin temel halkaları içinde öne çıkan çelişkiyi yakalamaya, faaliyetinin temellerini bu toplumsal yapının üzerinde inşa etmeye çalışmıştır.

Kaypakkaya, işçi sınıfı ve köylülerin, emekçilerin sokağa taşan hareketlerini buradaki değişimleri incelemiş ve buna uygun politikalarla hem kendini yeniden kalıba dökmüş hem de eylem biçimlerini ve taktiklerini yenilemiştir. Kaypakkaya için değişimin temel dinamiği, kitlelerin andaki gerçekliği ve kitle hareketinin kendisi oluştur.

Bundandır ki Kaypakkaya’yı, Tekirdağ’da köylülerin toprak işgallerinde, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nde, öğrenci eylemlerinde; Malatya, Urfa ve Antep’te nihayetinde elinde silahıyla Dersim dağlarında görmek mümkündür.

Birkaç aylık kısa bir süre içinde isyancı kitlelerin dünyayı sarsan eylemlerinden pandemi sürecine uzanan büyük ve sarsıcı değişimi anlamak ve buna göre şekillenmek isteyenler için Kaypakkaya, bulunmaz bir yol gösterici ve öğretmendir!

Emperyalistlerin korona virüs fırsatçılığına karşı 1 Mayıs, 6 Mayıs ve 18 Mayıs’ın anlattığı umut ve direnişin salgından daha bulaşıcı olduğudur!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu