EmekMakaleler

OKUR POSTASI | Sağlıkta algı operasyonu: Gıdalarla mücadele!

Düzen, kâr amaçlı bu besinlerin genetiğiyle oynarken; ortaya çıkan hastalıktan da ayrı bir piyasa oluşturmaktadır. Oluşan bu piyasada en yaygın ve işin ticari boyutunun en yoğun olduğu alanda kanser alanıdır. Dünyada gün geçtikçe yaygınlaşan kanser vakaları hem ilaç hem de teknoloji alanında en önemli kârı sağlayan hastalıktır diyebiliriz. Kapitalist ticaret mantığında, sirkülasyondan kazanmak da burada da devre girer.

Yaşamımızın her alanını kendi çıkarları çerçevesinde şekillendiren, emperyalist-kapitalist düzen; yemek, barınmak, giyinmek vb. insani temel ihtiyaçlardan biri olan sağlık alanına da kendi çıkarları doğrultusunda müdahale etmektedir. İnsan sağlığından önce elde edecekleri kâr ön planda tutulmaktadır. Sağlık politikaları da buna uygun olarak üretilmekte ve uygulanmaktadır.

Hastalık denilince korkulu rüyamız haline gelen kanseri “21. yüzyılın vebası” olarak düşünebiliriz. Kanserin hassaslığını çoğumuz yaşadığımız ya da tanık olduğumuz pratiklerle bilirken; kimse bu hastalığın nedenlerini, oluşumunu, yaygınlığını ve “çaresizliğini” irdelememektedir. Kanserin, genetik bir hastalık olmakla birlikte esasta ticaret endeksli şekillendiğine kimsenin değinmemesinin nedeni hastalığın günümüzde ciddi bir ticaret alanı haline gelmesi nedeniyledir. Bunların nedenlerine gelmeden önce (özelde kanser) sağlık alanı üzerinde yaratılan genel algıya da bakmak gerekiyor. Egemenler; hastalığı neye bağlıyorlar? Nerede sorgulamayı kesiyorlar? Nereye odaklanmamızı istiyorlar?

İnsan sağlığına dair; sağlık örgütlerinden, diyetisyenlere, beslenme uzmanlarından, bilim insanlarına… her gün çeşitli açıklamalar yapılmaktadır. Bu açıklamaların çoğu konunun yani hastalığın oluşumundan direk bizleri sorumlu tutan bir pozisyonda durmaktadır. Tükettiğimiz gıdalardan beslenme biçimimize, soluduğumuz havaya değinerek önlem almamızı önermekle yetinmektedirler.

Bu tabloya bir örnek: Seçenov Üniversitesi Onkoloji Kliniği Onkolojik Cerrahi Bölümü Başkanı Natalya Sukortseva, Sputnik Haber Ajansı’na kanser oluşumuna dair bir açıklama yapıyor. Bu açıklama ile beraber kansere dair Sputnik Haber Ajansı’nın haberinde; nasıl bir algı operasyonu yarattığını görebiliriz. Yazı, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) kanser verilerini açıklamasıyla başlarken, devamında: “Şeker ve suni tatlandırıcılar, tehlikeli gıda ürünleri listesinde ilk sıradadır. Rafine edilmiş şekerin aşırı tüketimi, endokrin ve kardiyovasküler sistemlerin kronik hastalıklarına neden olabilir, ayrıca obeziteye yol açabilir. Şeker ikameleri, yapay renklendiriciler ve tatlar ve bunları içeren yiyecekler ve içecekler toksin içerir. Larinks ve özofagusun mukoza zarlarına nüfuz ederek, hücrelerin malign büyümesini tetikleyebilirler ve sadece obeziteye neden olmazlar. Zararlı ürünlerin tüketilmesi boğaz, yemek borusu, mide ve diğer organ ve sistemlerin kanser olmasına yol açar” cümleleriyle kanserin oluşumunu anlatıyor. Gıdaların kansere nasıl yol açtığını belirtiyor!

Sputnik’in aynı haberinde: “Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) 2015 yılı sonunda, sucuk ve işlenmiş et ürünlerini kanıtlanmış kanserojen aktivitesi olan ürünler olarak nitelendirdi. IARC uzmanlarına göre, bu ürünlerin sürekli tüketilmesi kolorektal kanserin gelişimine yol açabilir. Günde sadece 50 gram işlenmiş et tüketilmesi bile onkolojik hastalıklara yakalanma riskini yüzde 18 arttırır” sözlerine yer veriliyor ve haber: “Fransız ve Brezilyalı bilim insanları, herhangi bir özel ürünün değil, onların hazırlanma yönteminin kanser hastalıklarına yol açtığını belirtiyor. Onkolojik hastalıklara yol açan ürünlerin başında ultra işlenmiş gıdalar, unlu mamüller, gazlı içecekler, şekerli mısır gevreği, yarı mamül ürünler ve işlenmiş et ürünleri gelir. Bu tür gıdalar şeker, yağ ve tuz bakımından yüksek, fakat vitamin ve lif bakımından zayıftır” ifadeleriyle sona eriyor.

Yukarıda sorduğumuz sorulara cevap veren onlarca makale, röportaj, yazı; kanseri böyle açıklamakla yetiniyor. İnsanlarda: “Ben sağlıklı gıdalar tüketmediğim için kanser oldum…” algısı oluşuyor. Kanser genetik olmakla beraber bugün bu kadar yaygın olmasında yediğimiz gıdaların ciddi etkisi vardır. Bu bir anlamı ile doğrudur! Ama bu kanser oluşumunun temel faktörü değildir. Bu tıbbın insan sağlığından öte egemenler için ciddi bir piyasa alanı olduğu gerçeğini saptırmanın yoludur. Özelde kanser, genelde ise hastalıkların oluşumunu gıdalar üzerinden açıklanmak egemenlerin bu alandaki politik yönelimiyle ilintilidir.

Kanserin oluşumunu ve önlemini gıda maddelerinin tüketimi üzerinden açıklayan bilim insanları, profesörler, diyetisyenler vb… hedef şaşırtmaktan, toplumu sağlık alanında manipüle etmekten başka bir şey yapmamaktadır aslında. Bahsettikleri gıda maddelerinin kanserojen madde içermesine ses etmemeleri, doğrudan egemenlerin politikalarına hizmet etmenin bir diğer yoludur. Tüketimine değinirken, üretim biçimine dair söz söylememeleri bunun en somut örneğidir. Oysa bir sorunu önlemek, kaynağına inmekten geçer. Sorunun kaynağına müdahale ettikçe sorunu çözebilirsin.

Ama ne yazık ki kimse sorunun kaynağına müdahale etmeye çalışmıyor. Bugün dünyada her altı insandan birinin ölüm sebebinin kanser olması; gıda maddeleriyle açıklanmaya çalışılıyor. Gıda maddelerinin kim tarafından ve neden katkı maddeli olarak üretildiğine bakılmıyor ve sorgulanmıyor. Çünkü buna değinmek, sistemi eleştirmeye denk gelmektir. Burjuvazinin tekerine çomak sokmak demektir.

Bir insan vücudu günde milyonlarca hücre üretir. Bu hücreler tıpta en basit haliyle iyi ve kötü hücreler olarak ifade edilir ve savaş içinde olurlar. Diğer bir ifadeyle kanser hücrelerini de her gün kendimiz üretiyoruz. Bu savaşta kanser hücrelerini yenmek için iyi huylu hücrelerin ihtiyaç duyduğu mineralleri alması gerekir. Bunu yediğimiz, içtiğimiz besinlerden, gıda maddelerinden elde ederler.  Örneğin çay, kanser hücrelerine karşı iyi huylu hücreleri besleyen bir yerde dururken; bugün çayın üretiminde kullanılan kimyasal ve katkı maddeleri çayı kanser riskini doğuran bir hale getirmiştir.

Bugün kansere yol açan gıda maddeleri bizim temel besin ihtiyacımızı karşılamaktadır. Yani kansere yol açtığı gibi sağlığımıza da ciddi faydaları olan besinlerdir. Düzen, kâr amaçlı bu besinlerin genetiğiyle oynarken; ortaya çıkan hastalıktan da ayrı bir piyasa oluşturmaktadır. Oluşan bu piyasada en yaygın ve işin ticari boyutunun en yoğun olduğu alanda kanser alanıdır. Dünyada gün geçtikçe yaygınlaşan kanser vakaları hem ilaç hem de teknoloji alanında en önemli kârı sağlayan hastalıktır diyebiliriz. Kapitalist ticaret mantığında, sirkülasyondan kazanmak da burada da devre girer.

Dünyada altı insandan birinin kanserden ölmesi kanserin korkutucu rakamlarını gösterirken; bu sirkülasyondan ne kadar kazandıklarını da ortaya koymaktadır. Sağlıktaki radyoloji, nükleer tıp, radyoterapi ve kemoterapi alanlarının yoğunluğu ve üretilen radyofarmasötik ilaçların sanayi boyutu bu alandaki en önemli ticari kaynaklardır. Bir kanser hastasının tanı ve tedavi için Türkiye gibi bir ülkede ödediği miktar 10.000 TL’yi geçmektedir. Bu alanda kurulan pazarlama şirketleri kanserin hizmet ayağını oluşturmaktadır. Yani sağlık çalışanından çok işin pazarlamasını ve hastanın verdiği paraya hizmetini yapan şirketler kurulmuştur. Ve bugün geçtikçe de artan hasta sayıyla orantılı artmaktadır…

Kanseri oluşturan gıda maddeleri değil emperyalist-kapitalist düzenin kendisidir. Çünkü başta kanser olmak üzere sağlık alanı bu düzeni beslemek üzerine şekillendirilir. Bu şekillenişte de hiçbir zaman kendisini hedefe koymaz. Yani hastalığın kaynağına inecek yönelimlere izin vermez. Çünkü orada kendisine hedefe girer. Bu nedenler her zaman hedef gıdalardır.

Sonuç olarak denilebilir ki, kanser değil kapitalist düzenin kendisi insan sağlığına ve yaşamına en büyük tehdittir. Milyonlarca insanın sağlığını doğrudan etkileyen politikalar aşırı kar hırsının yarattığı sonuçlardır. Kapitalist sisteme karşı mücadele edip bu sistem alt edilmedikçe, insan sağlığını tehdit etmeyi sürdürecektir.

(Bir ÖG okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu