DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | Mazlum olmak!

"Kürtlerin Keko’sunu, Mazlumların Doğan’ını anmak onu yaşam boyunca bir direniş ve isyan meşalesi kabul etmek büyük bir onurdur. Bir kıvılcım nasıl ki bütün bozkırı tutuşturabiliyorsa üç kibrit çöpü bugün söndürülmesi mümkün olmayan bir meşaleye dönüştü."

Nasıl ki zalimlerin soykırım ve katliam tarihleri birbirine benziyorsa zulme karşı direnenlerin direniş tarihi de birbirine benziyor. 5 Nolu Amed Zindanı’nda zalimlerin Esat Oktay Yıldıran’ı, tutsakların da Mazlum Doğan’ı vardı. Esat Oktay, eli kanlı bir işkenceci olarak tarihin utanç sayfalarına yazılırken Mazlum Doğan, özgürlüğün sayfalarına onurla yazıldı. Biri faşistlere, diğeri direnenlere örnek oldu.

12 Eylül, bir zulüm ve yıkım felaketiydi. Ne deprem ne sel ne de başka bir doğa felaketi bu kadar yıkım yarattı. Direngen ve onurlu olan ne varsa ayaklar altına alınıp bu kadar ezilmedi. Faşizm ezilmedik bir karış özgür toprak bile bırakmak istemedi. Her yeri işgal edip tutsak almak, çökertmek istedi. Halk, yıllarca zulüm yiyip korku soludu.

Sadece devrimciler, ilericiler, yurtseverler tutsak edilmek istenmedi. Faşizmden yana olmayan herkes gözaltına alınıp işkenceden geçirilmeye ve korkuyla sindirilmeye çalışıldı. Daha önemlisi özgür fikirler, aydınlık bilinçler, özgür bir Türkiye ve Kurdistan mücadelesi ezilip tutsak edilmek istendi. Herkes susmalıydı. Konuşanlar, itiraz edenler ise hemen, anında susturulmalıydı. Herkes faşist generallerin huzurunda, komutanların önünde diz çökmeliydi. İttihat-Terakki ve Kemalist hükümetin ilk yılları gibi 12 Eylül zulmü sokaklarda ve caddelerde uzun süre kol gezdi.

Faşizm ülkemizde her dönem bazen gizli bazen açık, bazen koyu, bazen maskeli bir şekilde hep var oldu. TC devleti kuruluşundan itibaren demokrasinin ayaklar altına alınarak faşizmin örgütlendiği gerici bir soykırım düzeni olarak var oldu ve öyle kaldı.

12 Eylül sürecinde okullar, sinema salonları, futbol sahaları, bodrum katları, ıssız karanlık mekanlar işkence merkezlerine çevrildi. Kurdistan’ın her bir karış toprağı asker postalları altında yeniden işgal edildi. Herkes susmalıydı. Kürtler ise daha çok susmalıydı. Varsa özgürlük hayalleri önce bu hayaller ezilip parçalanıp yok edilmeliydi.

Ancak faşistler yıkıcı ve diz çökertici uygulamalarına karşın yanıldılar. Başaramadılar. Düşünüp planladıkları gibi rahat yürümedi her şey.

Amed Zindanı, cehennemin öbür adı olmuştu. Zebaniler Mazlumların canına üşüşmüştü. Düşünen, konuşan, itiraz eden teslim alınmalı, doğduklarına pişman edilmeliydi. Sosyalizm fikri çarmıha gerilmeli, Kurdistan hayali ise mezara gömülmeliydi. İnsani olan her şey öldürülmeli, temiz olan her şey kirletilmeliydi.

Direniş içinde, askeri kurallara uyma, yeniden direnişi örgütleme diyalektiğini iyi kavrayan Mazlum arkadaş, zamanın ruhunu doğru okuyarak kötü gidişata dur deme cesaretini gösterdi. Zulme dur demek, ihanetin karşısında durmak, kötü giden gidişata dur demek herkesin harcı değildir. Mazlum arkadaş tam da herkesin harcı olmayan öncülük görevini üstlenerek büyük bir tarihsel sürece müdahale etti. Herkesin zorbaca boğazlanarak susturulduğu bir süreçte direnişin sesi oldu. O, herkesten daha ileride ve daha devrimci bir rol oynadı. Kelimelerin zulüm karşısında çaresiz kaldığı 5 Nolu Zindan sürecinde tutsakların özgürlük sesi oldu.

Mazlum Doğan arkadaş, Amed Zindanı’nda ser verip sır vermeyen komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın karanlığı parçalayan direniş halkasına güçlü bir halka ekledi. Tıpkı İbrahim yoldaş gibi zulüm ve ihanet karşısında boyun eğmedi. Zalimlere biat etmedi. Mazlum arkadaş, Amed’in ortasında, karanlığın en koyu olduğu anda aydınlığın kıvılcımı oldu. Ağır olan sadece zulüm değildi. Ağır ve kabul edilmez olan eli kırbaçlı zulmün yanıbaşında düşkün ihanetti. Kabul edilmez olan ihanetti. İhanet, teslimiyeti dayatıyordu. Bir kez ihanet, direnişin ve onurun önünde galebe çalsaydı ihanet uzun yıllar Kurdistan’da egemen olmaya çalışacaktı.

Mazlum arkadaş hem zulmün hem de ihanetin karşısında durdu. Teslimiyeti direnişle yerle bir ederek özgürlüğün ve onurun sesi oldu.

Herkesin konuştuğu bir süreç ve ortamda sözler fazla anlam taşımaz. Ancak duvarların bile sağırlaştırıldığı 5 Nolu zulüm sürecinde bir sesin, bir sözün bile büyük bedel ödediği zamanda Mazlumca konuşmak herkesin harcı değildir.

Üç kibrit çöpüyle yaktığı direniş ateşi Mazlum gibi bir arkadaşa yakışırdı. Herkesin diz çöktürülmeye çalışıldığı, ölüm sessizliğinin hüküm sürdürülmek istendiği 5 Nolu Zindanı’nda Mazlumca konuşmanın anlamı ve önemi, özgürlüğün değeri anlaşılırsa değer kazanabilir.

Kürtlerin Keko’sunu, Mazlumların Doğan’ını anmak onu yaşam boyunca bir direniş ve isyan meşalesi kabul etmek büyük bir onurdur. Bir kıvılcım nasıl ki bütün bozkırı tutuşturabiliyorsa üç kibrit çöpü bugün söndürülmesi mümkün olmayan bir meşaleye dönüştü. Bugün Kurdistan’ın dört bir parçasında Newroz meşalesi bu kadar görkemli harlanıyorsa bunda “bizim Keko”nun, Mazlum Doğan arkadaşın Amed zindanında çaktığı direniş kıvılcımının payı önemli bir yerde duruyor.

Bugün her zamandan daha fazla Kürtlerin ve tüm ezilen halkların direniş ve isyan defterine büyük ve onurlu harflerle ‘Mazlum’ yazılacaktır. Her doğan yoksul Kürt çocuğu Mazlumlaşarak özgürlüğe ve aydınlığa yürüyecektir. Mazluma bakarak özgürlük kazanılacaktır.

Mazlum Doğan’ın ve 5 Nolu Zindan şehitlerinin anısına minnet ve saygıyla…

(Yeni Özgür Politika – 21 Mart 2023)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu