Güncel

SÖYLEŞİ | Fincancı: “Ne olursa olsun biz doğruları söylemeye devam edeceğiz”

"Ne olursa olsun biz doğruları söylemeye devam edeceğiz, kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz. Dilerim ki bunun hepimizin yararına olduğunu iktidarlar da görürler"

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) 72’nci Büyük Kongresi, 27 Eylül günü Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapıldı. Seçimi, “Yaşamdan, sağlık hakkından, meslek örgütümüzden vazgeçmiyoruz” sloganıyla seçime katılan Etkin Demokratik TTB Grubu kazandı. 3 Ekim günü yapılan Merkez Konsey görev dağılımında ise TTB Genel Başkanlığı’na adli tıp doktoru Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı seçildi.

Pandemi dönemi boyunca AKP hükümetinin ve Sağlık Bakanlığı’nın ‘pandemi mücadelesi’ne dönük açıklamaları ve çalışmalarını yetersiz bulan ve bununla ilgili çok sayıda açıklama yapan TTB bilindiği üzere iktidarın hedefi haline gelmişti. Biz de Özgür Gelecek gazeteci olarak yeni yönetimin başkanı olan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile TTB’nin pandemi sürecine dair düşüncelerini, neden hedef tahtasına konduklarını ve iktidarın bir ‘başarı karnesi’ olarak sunduğu pandemi çalışmalarının ne düzeyde olduğunu sorduk.

İlk olarak yeni yönetimin sürece dair düşüncelerini sorduk.

Prof. Dr. Fincancı, önceki yönetimden devralınan mücadelenin devam ettirileceğini ve TTB’nin halk sağlığı için çalışmaya devam edeceğini ifade etti:

“Etkin Demokratik Hekimler (EDH), zaten TTB’nin neredeyse 30 yıldır yönetiminde yer alan hekimleri oluşturuyorlar. Kamucu bir bakış açısıyla yaklaşan, birinci basamağın güçlendirilmesini talep eden bir hekimlik anlayışını dile getiriyor. Dolayısıyla önceki yönetimlerde bulunan arkadaşlarımızın yaptıklarını, yapmaya çalıştıklarını devam ettirme sorumluluğunu taşıyoruz haliyle.

Böyle bir sorumlulukla yönetim sürecinde yer alma kararı vermiştik. Dolayısıyla bir EDH olarak önceki dönemde yapılmış çalışmaları daha fazla nasıl güçlendirebiliriz, hekimlerin ortamlarını nasıl nitelikli hale getirebiliriz gibi konuları değerlendiriyoruz. Yani özcesi hekimler için çaba sarf ediyoruz. Zaten başından da salgın yönetimi konusundaki yaşanan sıkıntıları dile getiren açıklamaları yaptık.

Bunun bir algı yönetimi değil bir salgın yönetimi olması gerektiğini ifade ettik. Verilerin şeffaflıkla paylaşılmamasının toplum sağlığı açısından risklerine işaret ettik. Ve tabii ki bunun yanı sıra hem hekimlerin hem de tüm sağlık çalışanlarının alanda yaşadığı sorunları dile getirmeye çalıştık. Asistanlara gelen ve bizlere ulaşanların nasıl bir sömürüye dönüştüğünü dile getirdik. Sağlıkta şiddetin geldiği boyutu ve bunun önlenmesi için yapılması gerekenleri sıraladık. Önceki yönetimden farklı bir çalışma yürütmüyoruz.

TTB, toplum sağlığını önceleyen ve tabii ki koruyucu hekimlik adına atılması gereken adımları kararlılıkla tanımlayan bir Demokratik Kitle Örgütü’dür. Dolayısıyla çalışmalarını da bu yönde kararlılıkla sürdürecektir. İktidarlar bundan hoşlanmayabilirler. Farklı yönelimleri olabilir. Özellikle sağlığın piyasaya açıldığı koşullarda tabii ki bahsettiğim hekimlik anlayışı da iktidarın hedefi olacaktır.

TTB’nin pandemi başlangıcında itibaren Sağlık Bakanlığı’nun verileriyle ilgili çeşitli açıklamaları olmuştu. Verilerin güvenilir olmadığı, sayıların az gösterildiği TTB tarafından dile getirildi. Fincancı’nın da ‘salgın değil algı yönetimi’ dediği bu anlayışta hastanelerde çalışan sağlık emekçilerinin işlerini daha da zorlaştırdı. Uzun çalışma saatleri, izinsiz çalışmalar ve ek olarak ‘sağlıkta şiddet’ önlenemez boyutta.

Fincancı’ya TTB’nin buna ilişkin ne yapacağını soruyoruz. Fincancı ise Sağlık Bakanı’nın ‘her pozitif hasta vaka değildir’ sözüne atıfta bulunarak şunları söyledi:

“Şimdi gerçekten bir algı yönetimi bu. Şimdi bir sağlık kuruluşuna başvuran her vaka tıp biliminde ‘hasta’ olarak tanımlanır. Sağlam çocuk kliniğine başvuran da hasta olarak sınıflandırılır. Sağlıklı olmasına rağmen böyle bir değerlendirmeyle ve hasta girişiyle kayıt edilir. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı’nın istatistikleri yayınlandığında sağlık kuruluşuna başvuran herkes ‘hasta’ olarak kayıtlara geçer ve sayı da öyle belirlenir.

O nedenle buradaki algı yönetimi böyle değerlendirilmektedir. Covid-19 PCR testlerinde pozitif olarak çıktığında zaten takip edilen, aile hekimlerine bildirilen, izolasyonu önerilen hastalar olarak tanımlanmaktadır çünkü bulaştırıcılığı vardır.

Karantina uygulaması da öngörülmektedir, sağlık bakanlığı da bunu söylemektedir. Ama hem filyasyon hekimlerinin hem de birinci basamak sağlık ekiplerinin çalışması sonrasında bu takiplerin yeterince yapılmadığının, karantinada olanların çıkabildiğini de dolayısıyla da temas ederek bulaştırıcı olabildiklerini biliyoruz. Dolayısıyla bu riskin görmezden gelinmesi anlamına geliyor vaka sayımının yapılması.

Evet Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan sağlık çalışanlarının çalışma koşullarına ilişkin de hiçbir düzenleme yapılmadığını, yeterli düzenleme yapılmadığını biliyoruz. Özellikle salgının başlangıcında koruyucu malzemenin sağlanmasında çok büyük eksiklikler oldu. TTB ve Tabip Odaları el birliğiyle bu koruyucu malzemelerin sağlanması için bir seferberlik başlattı neredeyse. Her yere ulaştırmaya çalıştı kendi olanakları dahilinde. Onun dışında çalışma süreleriyle ilgili çok ciddi sorunlar var.

Asistanlar özellikle bu salgınla mücadelede çok hor kullanıldı. İlk temas edenler oldular ve farklı uzmanlık alanlarında eğitim görmekte olan asistanlar bu alana sürüldüler ne yazık ki riske atıldılar. Onun dışında çalışma sürelerinin ayarlanması gerekiyordu, vardiyalı çalışmalarla kısa süreli çalışmak, temas süresini azaltmak ve dolayısıyla iş yükünü azaltmak gerekiyordu. Ama hiç bu önlemler alınması. Uzun çalışma saatleriyle, çok uzun sürelerde çalışmalar gerçekleşti. Ayrıca sağlık çalışanlarının yaşam koşullarına dair bir düzenleme yapılmadı.

İnsanlar evlerine gidemediler, aileleriyle görüşemediler. Evlerindeki koşulların düzenlenmesiyle ilgili de önlemler alınmadı. Çocukların bakımından tutun da aile bireyleriyle olan ilişkilerinde onların sorunluluklarına kadar her şeyle sağlık çalışanlarının tek başına başa çıkması beklendi. Ama bunların tamamının Sağlık Bakanlığı tarafından bir salgınla mücadele kapsamında ayrıca düşünülmesi ve önlemler alınması gereken alanlar olması gerekiyordu.

TTB olarak başından beri Sağlık Bakanlığı’na mutlaka bizim de uzmanlığımızla birlikte bizim de destek olabileceğimizi, deneyimizi Sağlık Bakanlığıyla paylaşabileceğimizi ilettik ama bundan da geri durduklarını biliyoruz.”

AKP-MHP iktidarının, pandemi dönemi boyunca yarattıkları ‘iyi iş çıkarıyoruz’ algısı son dönemlerde bozulmaya başladı. Bu süreçte de yine önceki süreçler gibi bağımsız kurumları hedef aldılar. TTB de bu süreçte önce MHP’li Bahçeli’nin daha sonra da iktidara yakın burjuva medyanın hedefi haline geldi. Şebnem Korur Fincancı’ya bunun nedenini soruyoruz. “TTB, kuruluşunda beri hep hakikati dile getirmiş bu yüzden her dönemin iktidarı tarafından düşmanlaştırılmaya çalışılmıştır” diyen Fincancı ise şunları söyledi:

“Biliyorsunuz bir DKÖ, bir meslek örgütü olarak hakikati olabildiğinde kamuoyuna iletmeye ve şeffaflıkla salgına ilişkin koruyucu önlemlerin neler olması gerektiğini paylaşmaya çalışıyoruz. Tabii bunu yaparken kaçınılmaz olarak iktidarın kendi yönetim anlayışı çerçevesinde hakikati gizleme davranışı, şeffaf olmayan yaklaşımlarını da bir biçimde teşhir etmiş oluyoruz.

Dolayısıyla yapılan eksiklikler tartışılabilir, eleştirilebilir. Ve bunun da düzeltilmesi sağlanabilirken bunu yapmak yerine bunu kendilerine bir saldırı olarak algılıyorlar iktidarda olanlar. Bu her zaman böyle olmuştur. TTB, kuruluşundan beri hep hakikati dile getirmiş bu yüzden her dönemin iktidarı tarafından düşmanlaştırılmaya çalışılmıştır. Ama bizim derdimiz bu değil, bizim derdimiz kamu sağlığının korunmasını sağlamak, insan yaşamının korunmasını sağlamaktır.

Ne olursa olsun biz doğruları söylemeye devam edeceğiz, kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz. Dilerim ki bunun hepimizin yararına olduğunu iktidarlar da görürler. Ancak hala daha algı yönetimi yapılıyor. Bakın Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Türkiye’nin salgını yönetmesinde başarılı bulduğunu söyledi sayın Bakan. Ama o bahsettiği metinde özellikle veri girişlerinin doğru yapılmasını, DSÖ’nün veri yapısına göre girişlerin gerçekleştirilmesinin uyarısını da yaptı. Ama bundan hiç söz edilmedi.

Bu ne demektir? Siz bir vaka/hasta ayrımı yapamazsınız. Covid olan herkesi o veri tabanına girmek zorundasınız dedi. Ayrıca ‘Covid-19 PCR testi pozitif olmayanlarında eğer klinik bulguları Covid-19’a işaret ediyorsa o zaman onu da yine veri tabanına o şekilde girmek zorundasınız’ diyor DSÖ. Ama onlar sadece ilk bölümünü söylediler.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu