GüncelKadın

Kadın ve LGBTİ+ Örgütlernden: Anayasa Değişikliğine HAYIR!

Onlarca kadın ve LGBTİ+ örgütünden "muhalefet" partilerine "Anayasa Değişikliğine hayır" çağrısı yapıldı.

171 kadın ve LGBTİ+ örgütü AKP; MHP, BBP ‘nin 9.12.2022 tarihinde 336 milletvekili imzasıyla TBMM Başkanlığı’na sunduğu Anayasa’nın “din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24. ve “ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddelerine ilişkin değişiklik önerilerini içeren teklife karşı muhalefet partilerini “HAYIR” deme çağırısı yapıldı.

YDK’nın da imzacısı olduğu  metinde, “Biz aşağıda imzası bulunan kadın ve LGBTİ+ örgütleri, Anayasa’nın eşitlik ve laiklik ilkelerine açıkça aykırı ve ayrımcı Anayasa değişikliği teklifini reddediyor ve tüm muhalefet partilerini bu teklife karşı durmaya ve HAYIR demeye çağırıyoruz.

9.12.2022 tarihinde AKP; MHP, BBP’den 336 milletvekilinin imzasıyla TBMM Başkanlığı’na Anayasa’nın “din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24’üncü ve “ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41’inci maddelerine ilişkin bir anayasa değişikliği teklifi sunmuştur. Önerilen haliyle değişiklik teklifi anayasanın ruhuna ve evrensel insan hakları normlarına açıkça aykırı ve ayrımcıdır. Ayrıca teklif anayasa yapım tekniği ve kamuoyunun gündemine getirilme biçimi bakımından da kabul edilemez niteliktedir.

Anayasalar, bir toplumu toplum yapan, kapsayıcı, çoğulcu ve kurucu temel metinlerdir. Anayasalar, hak ve özgürlükleri en üst düzeyde güvence altına alır ve herkesin doğuştan sahip olduğu evrensel insan haklarından eksiksiz ve eşit bir şekilde yararlanmasının teminatıdır. Bu nedenle insan haklarına saygılı demokratik hukuk devletlerinde anayasalar bir kişiye, gruba ya da zümreye imtiyaz tanıyamayacağı gibi yurttaşlar arasında ayrımcılık yaratan hükümler de içeremez. Türkiye Anayasası da, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği olarak “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesinde “herkesin kanun önünde eşit olduğunu” ve “devletin bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduğunu” garanti altına almaktadır” denildi.

Açıklamada, “Anayasa’da Yapılması Teklif Edilen Değişiklikler Anayasa’nın Eşitlik, Laiklik ve İnsan Haklarına Saygılı Olma İlkeleriyle Temelden Çelişmektedir.” diyen örgütler maddelere dair düşüncelerini sıraladı.

1. Madde 24 bakımından: Değişiklik teklifi ile “din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24’üncü maddeye “temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılmasının, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamayacağı” ve “hiçbir kadının dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamayacağı ve bu nedenle kınanamayacağı, suçlanamayacağı ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulamayacağı” hükmünün eklenmesi öngörülmektedir.

Söz konusu değişiklik teklifiyle 24’üncü maddeye eklenmek istenen ilk fıkra bakımından değerlendirilmesi gereken, Türkiye’nin gerek Anayasası gerekse taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri doğrultusunda kimseye din ve inanç temelli ayrımcılık yapmama ilkesi ile hali hazırda zaten yükümlü olduğu gerçeğidir. Öyle ki:

  • Anayasanın 10’uncu maddesine göre, kimseye cinsiyet, din veya mezhep temelli ayrımcılık yapılamaz ve “devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek” ve özellikle “haklardan yararlanmada kadınlarla erkekler arasında eşitliğin hayata geçirilmesini sağlamak” zorundadır. Bu husus getirilmek istenen anayasa değişikliği teklifinin madde gerekçesinde de net bir şekilde ifade edilmiştir: Gerekçede “ülkemizin başı örtülü ve başı açık kadınları her türlü temel hak ve hürriyetini kullanabilmekte, kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanabilmektedir” denilmiş, “dini inancı sebebiyle başını örten ve kıyafet tercihinde bulunan kadınların maruz kaldığı ayrımcı uygulamaların Anayasa’ya aykırı olduğu” bizzat değişiklik gerekçesinde ifade edilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” başlıklı 9’uncu maddesi ile sözleşmenin “ayrımcılık yasağı”nı düzenleyen 14’üncü maddesine göre Türkiye tüm yurttaşlarının “din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile ibadet özgürlüğünü ve dinini veya inancını açıklama özgürlüğü de dahil olmak üzere düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü tesis etmekle yükümlüdür. Bununla birlikte, Türkiye, tarafı olduğu Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) uyarınca, hiçbir kadının “politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer sahalardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlamaya maruz bırakılamayacağını” temin ve tesis etmekle hali hazırda yükümlüdür.

24’üncü maddeye eklenmek istenen her iki fıkra birlikte değerlendirildiğinde, değişikliğin din ve vicdan hürriyeti açısından hak alanını genişletici değil, tam tersine, hak alanını daraltıcı, ayrımcı ve laiklik ilkesiyle çelişkili nitelikte olduğu görülmektedir. Öyle ki:

  • Değişiklik önerisi, her türlü dini inancın gereği olarak kullanılan dini sembol veya kılık kıyafete yönelik bir serbesti içermemekte, yalnızca İslam dinin belli bir mezhebine yönelik, ve cinsiyetinden bağımsız olarak herkesin değil, yalnızca kadınların kullandığı başörtüsüne yönelik birtakım düzenlemeler öngörmektedir. Devlet, din ve inanç özgürlüğünün hayata geçirilmesinde yurttaşların sahip olduğu tüm din ve inançlara eşit mesafede durmakla yükümlüdür. Ne var ki, 24’üncü maddeye getirilmek istenen düzenleme ile din ve vicdan özgürlüğü yalnızca belli bir dini inanç üzerinden tarif edilmektedir. Fıkrada yalnızca kadınların başörtüsünün referans alınması kadın bedeni üzerinden son derece dar, ayrımcı ve laiklik ilkesi ile çelişir bir şekilde kılık kıyafete ilişkin devlet müdahalesinin önünü açmaktadır.
  • Söz konusu düzenleme, kadınlar arasında da “başı açık-başı örtülü” ayrımı yapması açısından son derece tehlikeli ve ayrımcıdır. Türkiye tarihi boyunca farklı biçimleriyle var olan başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık, yine başörtülü ve başörtüsüz kadınların ve LGBTİ+’ların yıllardır süren ortak mücadelesi sonucu kazanımlarla sonuçlanmıştır. Türkiye’de kadınlar dini inançları veya kılık kıyafeti fark etmeksizin gerek kamusal gerek özel alanda kadın oldukları için ayrımcılığa ve erkek şiddetine maruz kalmakta, patriyarka karşısında baskılanmakta, kamusal hayattan dışlanmaktadır. Kadınlar, sırf kadın oldukları için erkek şiddetine ve ayrımcılığa maruz kalırken, devletin yükümlülüğü, Anayasanın 10’uncu maddesinde açıkça belirtildiği üzere, kadınlar arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın kadına yönelik erkek şiddeti ve ayrımcılıkla mücadele etmek ve kadınlarla erkekler arasında fiili eşitliğin hayata geçirilmesini sağlamaktır. Teklif, bu haliyle, erkeklerin, kadın bedeni üzerinde kurmaya çalıştıkları tahakkümün, kadınların ne giyip ne giyemeyeceklerine yönelik baskı ve normlarla kadınları hak özneliğinden ve kamusal alandan dışlamaya yönelik patriyarkal zihniyetin bir tezahüründen ibarettir.

2. Madde 41 bakımından: Gündemdeki teklif ile değişiklik yapılması öngörülen maddelerden diğeri ise Anayasanın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41’inci maddesine yöneliktir. Değişiklik ile maddeye “evlilik birliğinin ancak kadın ile erkeğin evlenmesi ile kurulabileceği” ifadesinin eklenmesi önerilmektedir.

  • 41’inci maddeye getirilmek istenen değişiklik gerek Anayasaya gerekse Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerine açıkça aykırı ve ayrımcıdır; insan onuruna ve çoğulcu demokrasiye saldırı niteliğindedir.
  • İlgili düzenleme, ilk bakışta evlilik birliğinin zaten ancak bir kadın ve erkeğin evlenmesiyle kurulabileceğini hüküm altına alan Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince son derece gereksiz bir tekrarmış gibi görünse de, madde gerekçesine bakıldığında, değişiklik teklifinin evrensel insan hakları normlarına ve Anayasaya açıkça aykırı ve ayrımcı olduğu görülmektedir. Öyle ki madde gerekçesinde amacın “aile ve evlilik kurumunun her türlü tehlike, tehdit, saldırı, çürüme ve sapkın akımların dayatmalarına karşı korunması” olduğu ifadesine yer verilmiştir.
  • Madde gerekçesinde yer alan “sapkın akımlar” kısaca aileyi koruma altında bu yasa  ile lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslerin kastedildiği, son 2 senedir iktidarın en üst kademeden yürüttüğü açık hedef gösterme ve nefret siyasetinden dolayı tüm kamuoyunun malumudur. Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes kanun önünde eşittir” ve devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmekle yükümlüdür. Anayasa’da güvence altına alınan eşitlik ilkesi gereği, bu yükümlülük lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks kişiler için de aynen geçerlidir. Her ne kadar, maddede “cinsel yönelim” ve “cinsiyet kimliği” birer ayrımcılık temeli olarak sayılmamışsa da, maddede yer bulan “ve benzeri sebeplerle” ifadesi gereği, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık da eşitlik ilkesi kapsamında yasaklanmaktadır.

  • Türkiye’nin taraf olduğu gerek Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmeleri başta olmak üzere Birleşmiş Milletler insan hakları sözleşmeleri, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca, insan haklarından yararlanmada cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık yapılamayacağı son derece açık bir şekilde ortaya konulmaktadır. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve bu temelde yaşanan hak ihlallerine ilişkin külliyat sayılabilecek kadar gelişmiş bir içtihadı bulunmaktadır.

  • Anayasa’nın 41’inci maddesinin değişiklik gerekçesinde ifade edilen “sapkın akım” ifadesi, LGBTİ+’ların Anayasanın Madde 10 kapsamında eşitlik ilkesi korumasından dışlanması, nefret söylemi ile açıkça hedef haline getirilmesi, insan-dışılaştırılması, ve başta Medeni Kanun ve Ceza Kanunu olmak üzere mevzuatta ayrımcı ve insan haklarına temelden aykırı bazı değişikliklerin önünün açılması gibi son derece tehlikeli sonuçlar ve riskler taşımaktadır. Ayrıca, Anayasada LGBTİ+’lara yönelik olarak “sapkın akım” gibi bir ifadenin yer alması, mahkemelerin önüne gelen başvurularda hak ve hizmetlere erişimde cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği temelli ayrımcılık ve hak ihlali tespiti yapmasının önüne geçecektir.
  • Madde gerekçeleri Anayasaların yorumlanmasında tarihsel ve kültürel öneme sahip son derece önemli metinlerdir. Değişiklik teklifinin genel gerekçesinde “sapkın akım” ifadesinin dışında “kutsallık”, “kültür ve medeniyet anlayışı”, “güçlü aile”, “insan tabiatına uygun birliktelik”, “çürüme” gibi ifadelere yer verilmektedir. Tüm bu ifadeler evrensel insan hakları normlarıyla çelişmektedir ve iktidarın kadınlara ve toplumsal cinsiyet eşitliğine bakış açısını yansıtmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerinin kaynağının toplumsal cinsiyet normları olduğunu reddeden, cinsiyetler arası tahakküm ilişkilerini görmezden gelen, kadınların toplumsal konumunu biyolojik özelliklerine indirgeyen bir bakış açısını dayatmaktadır. İnsan haklarına dayalı bir hukuk devletinin anayasasında yer verilmemesi gereken bu gibi muğlak ve ayrımcı ifadeler çoğulcu demokrasilere doğrudan bir tehdittir.

3. Söz konusu değişiklik teklifi sadece anayasanın ruhuna ve evrensel insan hakları normlarına açıkça aykırı ve ayrımcı olmakla kalmayıp, anayasa yapım tekniği ve kamuoyunun gündemine getiriliş biçimi dolayısıyla da da kabul edilemez niteliktedir.

  • Demokratik hukuk devletlerinde anayasa değişiklikleri toplumun tüm kesimlerinin aktif katılımı ile, ve son derece özenle yürütülmesi gereken yasa yapım süreçleridir. Söz konusu anayasa değişikliği teklifinin hazırlanmasında hiçbir kadın, örgütüne danışılmamış, tasarı toplumla hiçbir şekilde paylaşılmamıştır.

  • Söz konusu anayasa değişikliği, sıklıkla referandum ihtimali ile birlikte anılmaktadır. Demokratik bir hukuk devletinde temel hak ve özgürlükler hiçbir surette referandum konusu yapılamaz.” şeklinde maddelere dair düşünceler yer aldı “Tüm kamuoyu ve muhalefeti bu teklife karşı durmaya ve hayır demeye çağırıyoruz”

Açıklamada son olarak, “Konu kadınların, çocukların ve LGBTİ+ların hakları başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlere geldiğinde Anayasayı uygulamayan, ihlal eden, Anayasaya aykırı bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek kadınların en temel haklarını yok sayanların Anayasa değişiklik teklifini reddediyoruz. “Erken evlilik” ya da “küçüğün rızası” adı altında çocuk istismarının yıllardır yasal olarak önünü açmaya çalışan, her fırsatta toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadınların kazanılmış haklarına saldıran, LGBTİ+’lara yönelik her gün nefret suçu işlenen bu siyasi ortamda anayasa değişikliği yapılamaz. Kadınların bedenleri, LGBTİ+ların onurları, insan hak ve hürriyetleri siyasi malzeme yapılamaz. Devletin görevi, İstanbul Sözleşmesi’nin de vurguladığı üzere, bütünlüklü politikalar geliştirip uygulayarak şiddete maruz kalan kadın, çocuk ve LGBTİ+ları şiddetten uzaklaştırmak ve şiddet dolu ailelere hapsetmemektir. Bu anayasa değişikliği teklifini temelden reddediyor, tüm kamuoyu ve muhalefeti bu teklife karşı durmaya ve hayır demeye çağırıyoruz” denildi.

Kaynak ve imzacı örgütler için Tıklayınız

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu