GüncelMakaleler

GÜNCEL | Deprem Bölgesinde Halk Suya Dahi Ulaşamıyor

"Devrimciler açısından fedakarca çalışmak, bölgede olmak, bölgede kalmak vb. elbette önemli. Ama yeterli değil! Halk için halkla birlikte örgütlemek ve örgütlenmek gerekli… Örgütlenme ile taçlanmayan, halkı özneleştirmeyen her çalışmanın en önemli ayağı eksik kalacaktır"

TC devletinin katliama çevirdiği 6 Şubat Maraş merkezli depremin ardından 1.5 ay geçti. Halkın yaraları devrimci, ilerici ve yurtseverler, dünyanın ve coğrafyanın dört bir yanından gelen gönüllüler tarafından sarılmaya çalışılıyor olsa da on binlerin temel ihtiyaçları hala karşılanamadı.

Devlet yüz binlerce kişinin yaşamını yitirdiği, yüz binlerin göç ettiği ve milyonların hayatlarının etkilendiği depremden sonra halen halkın su gibi en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamadı/karşılamıyor.

Arama-kurtarma çalışmalarında olduğu gibi şimdi de çadır dağıtımında, su ve gıda temininde, enerji ve iletişim imkanları sağlamada, sağlık ihtiyaçlarında kısacası acil ve hayati toplumsal hizmetlerin örgütlenmesinde devlet kılını dahi kıpırdatmıyor.

Antakya’da halk ciddi anlamda su sorunu yaşarken diğer yandan en başta gıda malzemesine ihtiyaç da artmaktadır. Çünkü esas olarak gönüllülerden giden dayanışma malzemeleri zamanla azalmaya başladı. Bu nedenle birçok temel ihtiyaç malzemesine ulaşmak neredeyse krize dönüşmüş durumda. Gıda alan yemek yapamamaktadır, çünkü tüp yok. Sıcak yemeğin dağıtıldığı yerler daha çok çadır kentlerin bulunduğu noktalarda. Böyle olunca kendi bahçesine, evinin yakınlarına çadır kuran ailelerin dağıtılan yemekten faydalanması imkansız. Aracı olanlar bile evlerine yemek götüremiyor, dağıtılan yemeği orada yemek zorunda. Evde hastası, yaşlısı olan yemeği eve götüremiyor. Aracı olmayan ise yemeği kendi pişirmek zorunda ancak buna imkan veren malzeme yok.

Yani mevcut yardımlar deprem bölgesinde halkın yaşamını sürdürebileceği koşulları oluşturulacak bir şekilde organize edilmekten çok uzak, parçalı bir şekil almış durumda. Temel ihtiyaçlar sağlanmadığı gibi birçok yerde henüz çadır sorunu çözülmemişken yaşamı devam ettirmeyi zorlaştıran yeni sorunlar da baş göstermektedir. Bunlardan biri de çöp sorunu. Birçok çadırın hemen yanı çöp yığınları ile dolu ve bunlar başta çocuklar için yeni hastalıkların ortaya çıkması demek.

Yine özellikle kadınlar Antakya’da ve daha birçok deprem bölgesinde hala temel hijyen malzemelerine ulaşamıyor. Tüm bunlar kadınlar ve kadın örgütleri tarafından karşılanmaya çalışılsa da, kadınların temel ihtiyaçları, deprem bölgelerinde hala su sorununun devam etmesi vb. ile birleşince hastalıkların baş göstermesi ile karşılanamıyor. Diğer taraftan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar barınma ve sosyal korumanın yokluğunda, daha zor koşullara maruz kalıyor. Kadınların ev içindeki sorumlulukları çadırda da devam ediyor. Çadırlarda yaşayan engelli, hasta, yaşlı ve çocukların bakımı kadınların omuzuna kalmış durumda.

Kimi yerlerde ise dayanışma ile bölgeye ulaşan birçok malzeme kaos olduğu içi ya aynı yerlere ya da hiç dağıtılmayarak depolarda bekletiliyor. Sadece deprem bölgesinde kalanlar açısından değil Mersin, Adana, Aydın gibi illere göç etmek zorunda kalanlar için de durum farklı değil.

Ayrıca tamamen enkaz kaldırmaya odaklı çalışma, yaşamı oldukça zorlaştırıyor.

Halk için, halkla birlikte…

OHAL ilan eden, yardım tırlarına el koyan, koordinasyon merkezlerine kayyum atayan, enkaz çevresinde gençlere işkence yapıp katleden, sosyal medyada protesto paylaşımı yapanları tutuklayan, kurtarılan çocukları tarikatların pençesine teslim eden, halk dayanışmasıyla oluşan çadır alanlarını polis zoruyla boşaltan, helikopterlerini depreme değil savaşa gönderen, askerlerini arama-kurtarmaya değil gözdağı vermeye seferber eden devlet işinin başında.

Deprem bölgesinde yaşamı devam ettirecek bir koşul söz konusu değilken gözünü rant bürümüş şirketler eliyle yeniden betonlaşma odaklı bir çalışma devreye konulmuş durumda.

Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin “Ülkeye ‘kiralık konut üreticisi’ kavramını getirerek, kiralık konut arzını artıracağız” demesi hükümetin inşaat firmalarının zenginleşmesine odaklandığını göstermektedir. Benzer şekilde R.T.Erdoğan da “Amacımız bir yıl içinde, yıkılan her binanın yerine güvenle, huzurla oturulabilecek konutları teslim etmeye başlamaktır” diyerek inşaat şirketlerine kapı aralamıştı. Mimar ve mühendisler, bilim insanları deprem sonrası yeniden inşa sürecinde kent planlamaları ve bina güvenliği hususlarını dikkatli bir şekilde ele alınmadan, aceleci davranılmaması konusunda uyarıda bulunmaya devam etse de deprem bölgesinde inşaat şirketleri çoktan yerini aldı.

Hal böyle iken, bundan sonra ne olacağı, evsiz-barksız kalan insanların ne yapacağı, yaraların gerçek anlamda nasıl sarılacağı, mevcut dayanışmanın sürekliliğinin nasıl sağlanacağı vb. sorular aklımızın bir köşesinde. Bu soruların yanıtı “dayanışma” pratiklerinin “örgütlenme” çalışması ile ilerletilmesinde yatıyor. Devrimciler açısından fedakarca çalışmak, bölgede olmak, bölgede kalmak vb. elbette önemli. Ama yeterli değil! Halk için halkla birlikte örgütlemek ve örgütlenmek gerekli… Örgütlenme ile taçlanmayan, halkı özneleştirmeyen her çalışmanın en önemli ayağı eksik kalacaktır. Dayanışma çalışmamız içinde depremi katliama çevirenleri teşhir ederken aynı zamanda halkın gücünü açığa çıkartmak, örgütlüğünün gücünü gösteren örneklerle ilerlemek önemli.

Bu açıdan deprem bölgesinde, özellikle Antakya’da kadınlarla birlikte yürütülen 8 Mart çalışmaları örnek niteliğinde. Depremzede kadınlarla toplantılar yapmak, tartışmak, döviz ve pankartlar hazırlamak her bir kadındaki gücü ve toplamında örgütlü olmanın gücünü ortaya çıkaran pratikler. Ve bu pratikler elbette bir örgütlenmeye dönüşecektir.

Ertesi gün neler yapılacağının birlikte planlaması, görev dağılımının birlikte yapılması, nöbet listesinin kolektif oluşturulması vb. pratikleri içeren çalışma tarzımızın örgütlenme adımlarını içerdiği gerçeği bu tarzı içselleştiren bir depremzede teyzenin “Toplantıyı yapalım da ben uyuyacağım” “isyan”ında kendini gösteriyor. Ya da gıda dağıtımında, kuyruklarda yaşatılan kaos nedeniyle kimi zaman kavga çıkabiliyorken bu dağıtımların halka önceden duyurulması ve verilen söze uygun olarak zamanında yapılmasının halkta oluşturduğu güven devrimciler açısından kritik önemdedir.

Kilit soru en ufak bir çalışmanın, adımın, planlamanın dahi olsa insanları kendi sorununun öznesi haline getirip getirmediğidir. Bu örnekler belki bugün “küçük” ya da “önemsiz” görünebilir. Zira bazen yapamadıklarımıza odaklanarak henüz “işin” içindeyken yaptıklarımızın etki gücünü göremeyebiliyoruz. Ama biliyoruz ki, hem yaramızı saracak hem öfkemizi örgüte dönüştürecek olan bu “küçük” pratiklerimizdir. Ve yine biliyoruz ki, tüm bunlar asla boşa gitmeyecektir!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu