GüncelKadın

Genel İş’ten Kadınlar; “Biz sınıfın ta kendisiyiz!”

Mor Liste’nin hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktığını, belediyedeki kadın işçilerin karşılaştıkları sorunları, DİSK’e bağlı Genel- İş’te örgütlüyken belediye işçisi kadınların Mor Liste oluşturmak için nasıl mücadele ettiklerini Nazan Gevher Çam Ay ile konuştuk.

Genel-İş’te ‘Mor Liste’ ile kadınların sendikalarda görünür kılınması ve temsiliyet hakkının korunmasına dair bir çıkış oldu. Aslında bu uzun süredir devam eden, kadınların sendikalarda yönetici olamaması, kadın komisyonlarının olmaması ve temsiliyet haklarının çok az olması gibi sendikalardaki erkek egemen zihniyete dair bir çıkıştı.

Mor Liste’nin hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktığını, belediyedeki kadın işçilerin karşılaştıkları sorunları, DİSK’e bağlı Genel- İş’te örgütlüyken belediye işçisi kadınların Mor Liste oluşturmak için nasıl mücadele ettiklerini Nazan Gevher Çam Ay ile konuştuk.

Mor Liste ile sendikalarda hakim olan erkek egemen zihniyete karşı kadın işçiler olarak başlattığınız mücadeleyi merak ediyoruz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı, nelerle mücadele ettiniz?

2018 yılında bir kanun hükmünde kararname yayınlandı. Biz kararname öncesinde de belediyelerde çalışan taşeron işçileriyiz. Bu kanun hükmünde kararname çıktıktan sonra, belediyedeki işçileri gerçek kadrolarda değil, belediyelerin iştirak firmalarında çalıştırmaya başladılar. Aslında bunun pazarlığını yaparken hükümet -tek adam- şunu söylemişti, ‘biz kadroya alıyoruz belediye işçilerini’, ama biz kadroya geçmedik, belediye ‘şirketlerinde’ istihdam edilmeye başlandık. Temel mesele burada başlıyor. Bizim sendikalılık sürecimiz de böyle başlıyor. Genel-İş’in örgütlü olduğu belediyeler, belediye hizmet alanında örgütlülüğünü sürdürüyor. Daha önce var olan kadrolu işçileri Genel-İş’te devam ettiren, sözleşmelerini yürüten bir sistem vardı.

Zaten bizde bulunduğumuz çalışma kodundan dolayı Genel-İş üzerinden örgütlendik. Örgütlenmeye başladığımızda, -kastettiğimiz mücadele ederek örgütlenme değil- bilgisayarımıza geçip DİSK/Genel-İş üyeliğimizi yaptık. Dolayısıyla belediye işçileri sendikalaşmaya politik-sendikal bilinci daha düşük başladılar. Sendikalaşma süreci bittikten sonra temsilci seçimleri başlıyor, işte şube seçimleri yapılıyor. İlk şube seçiminde biz sendikaya temsilci olduktan sonra temsilci kadınlardan biri oldum. Temsilci olduktan sonra da bir şube seçimi oldu. Şubeye girdiğiniz andan itibaren bir kadın olarak, kadın temsilinin çok az olduğu, sendikalarda temsiliyetlerin erkekler üzerinden yapılması gereken bir şeymiş gibi görüldüğü bir ortamda buluyorsunuz kendinizi. Bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz.

O ortam içerisinde ve sendikada şunları araştırmaya başladık, ‘Kadınların pozisyonu ne? Kadınlar nerelerde? Kadınlar temsilciliklerde varlar mı?’ Ama gördük ki bizim girdiğimiz ilk seçimde -yani var olduğumuz ilk seçimde-, KHK’larla da birlikte şube yönetiminde ki 5’li liste içerisinde katiyen bir kadın arkadaş yoktu. Biraz bununla ilgili çalıştığımız belediyede işçi bilincini, kadın mücadelesini yükseltmek gibi bir pozisyon almaya başladık. Hepimizin politik düşünceleri var ve iş hayatımızın dışında mücadele verdiğimiz bazı konular var. Öncü bir kadın işçi olarak bu konulara kafa yormaya başlıyorsunuz zaten. Sistem içerisine girdiğinizde temelde kadın meselesi dışında sendikanın geneliyle ilgili, işçi demokrasinin işletilmemesi, kurulların atanması gibi pek çok sorunu gözlemler hale geliyorsunuz. O ilk dönemimiz biraz gözlemle geçti. Sonra bir genel kurul ve olağanüstü bir seçim kararı alındı.

Var olan 1 No’lu Şube yönetimi ile ilgili imza toplandı ve olağanüstü seçime gidildi. Bu olağanüstü seçime giderken biz dedik ki ‘Bu seçimde mutlaka ve mutlaka kadın temsiliyle ilgili Genel-İş içerisinde farkındalık yaratacak bir şey yapmamız gerekiyor ve sadece farkındalık değil, sesimizi yükseltecek bir şey yapmamız gerekiyor.’ Seçim tarihini öğrendiğimiz andan itibaren bütün Kadıköy Belediyesi’nde olan kadın işçileri sürece dahil edecek taban örgütlülüğünü öngören bir çalışma yapmaya başladık. Genel-İş içerisinde iş şöyle ilerliyor; delege seçimleri oluyor ve o delegeler sürekli aynı kişiler oluyor.

Seçime gittiğimiz için sizin delegelere kadın meselesi üzerinden politik bir duruş sergilemenizin çok fazla karşılığı yok, çünkü bürokrasi sendikacılığı yapan bir sürü ekiple mücadele etmek zorunda kalıyorsunuz. Tabii ki çok geri tepkiler aldık, bunlardan bir tanesi, ‘sınıfı bölüyorsunuz’du. ‘Biz sınıfı bölmüyoruz, biz sınıfın ta kendisiyiz’ diye anlatmaya çalıştık. İkincisi Kartal ve Ataşehir’de çalışma yapmamıza yönelik engellemelerle karşılaştık (Kartal 1 No’lu Şube Ataşehir ve Kadıköy’den oluşuyor) çünkü delege pazarlıkları çoktan bitmişti. Herkesin memleketlisi, partilisi, ocusu bucusu derken işçi mücadelesinde olması gereken ‘herkesle birlik’ten görüşünden, ‘sen alırsın ben alırım’ meselesine dönen iki taraf arasında fark azdı. 30 kişilik bir liste hazırlanıyor, bir de başkanları denetleme ve disiplin kurulu oluyor.

Denetleme 5 kişi, disiplin kurulu 5 kişi, yedeklerle birlikte 15 kişi, 30 kişiyi buluyor. Yani 30 kişilik yönetim kurulunun tamamı kadınlardan oluşan bir listeyle seçime girdik ve aslında mesele de böyle başladı. Seçimlere, ‘alacağız, biz almalıyız, işçilere böyle yapmalıyız’ naralarıyla girmedik çünkü amacımız farklıydı. Ama şunu biliyorduk, ‘Bu seçim Türkiye tarihine, Türkiye’deki sendikacılık tarihine not düşmektir.’

Bu notu da başarıyla düştüğümüzü düşünüyoruz. Esas amacımız belediyeler içerisinde kadın örgütlülüğünü arttırma meselesidir. Türkiye’de sendikal hareketi özellikle belediye işçileri açısından değerlendirdiğimizde, önceleri daha çok mavi yakalı insanların çalıştığı ve üye olduğu Genel-İş’de daha sonraları ise daha beyaz yakalı ve daha politik, bir şeyler üretebilen çok sayıda insan sürecin içine dahil oldular. Dolayısıyla eleştirel bir yapı vardı aslında. Sendikada seçilmiş bir şube için imza toplamaktan tutun da kadın meselesinde ya da toplu sözleşmede geri olunduğuna dair, pek çok işçi tartışmaya, konuşmaya başladılar. Bu bir rahatsızlık yaratıyor mutlaka çünkü sendikada iktidar çok güçlü ve mücadele o iktidara karşı verilen bir mücadeleydi. Kadın mücadelesinin çok yükseldiği böylesi bir dönemde, sendika içerisinde da kadın mücadelesinin başlıyor olması, sendika içerisindeki bürokratları tabii ki korkuttu.

“Devrimci işçi sendikasıysan bu sürece kadınların girmesi için bir politika üretmelisin”

İlerici bir sendika olan Genel-İş’te kadın temsiliyetini kabul etmeyen ya da iradesini tanımayan anlayışlar açığa çıktığında nasıl mücadele ediyorsunuz?

Aslında mesele kadın temsiliyetini kabul etmemek değil, kadınların sendika içerisinde yer almasına yönelik sendikanın politika üretmemesi, sendika bu konu üzerinde iki dahi kelam etmiyor. İşçinin genel sorunları üzerine perspektif deyip, bir süreç yürütülüyor. Ama kadın işçinin de özgün sorunları var ve kadın işçinin sorunlarına da toplu sözleşmede yer verilmesi gerekir. Biz de tam bunu yapmaya çalıştık, amacımız 1 No’lu Şube’de kadınların taban örgütlenmesini sağlayıp daha çok kadının sürece dahil olmasını sağlamaktı. Hemen bir alan çalışması yaptık, seçim sürecinde neden bir Mor Liste çıkartmak istediğimizle ilgili bütün arkadaşlarımıza bilgilendirme yapmıştık. Ama seçim bitti ve bir toplu sözleşme süreci vardı, bu toplu sözleşmede Mor Liste’nin devam etmesi gerektiğini düşündük.

O liste sadece bir liste değil çünkü Mor Liste’nin sendika bürokratları için nasıl bir tehlike oluşturduğunu görüyorlar, orada işçi demokrasisini görüyorlar. ‘Tabii ki bu kadar maaş almamalısınız, hiç bir kısmi seçim yapmamalısınız, bütün işçilerin katıldığı seçimler yapmalısınız.’ Bunların hepsi onlara pratik birer mesajdı. Dolayısıyla bizim yaptıklarımız kadın meselesi dışında, sendikada gördüğümüz pek çok sorunu ortaya çıkarttığımız politikalardı ve bu politikaları kamuoyunda yaygınlaştırmaya çalıştık, sendikaların durumu ortadayken bunları tartışmamız gerektiğini düşündük.

Görünürde orada kadınların bu sürece girmesini engelleyen bir şey yok ama sen devrimci bir işçi sendikasıysan bu sürece kadınların da girmesi için politikalar üretmelisin. Ben bunu Hak-İş’ten, Türk-İş’ten beklemiyorum, bekleyemem de zaten. Ama sen devrimci işçi sendikası olan, üstüne bir de kadın genel başkanı olan bir sendikaysan, bununla ilgili politika yürütmen gerekiyor. Şimdiye kadar da bu gerekliliğe uygun bir politika üretilmediğini görüyoruz ve zaten politika yapmazsan kadınlar gelmez.

Bir de şöyle bir şey var ,erkek işçinin emeğiyle kadın işçinin emeğini bir tutmamız mümkün olamaz. Benim ev içi emeğimi zaten sen görmüyorsun ki ya da bir kadın arkadaşımızın doğum yaptığı için sendikal süreçten uzak durmak zorunda kalmasını. Ben erkeklerden daha çok çalışıyorum, erkekler o sendika koltuklarına daha rahat oturabiliyor, daha fazla vakit ayırabiliyor, saha çalışması yapıyor. Ama biz böyle imkanları ve zamanı kısıtlı olan insanlarız. Çünkü kadın işçiyiz, bizim temel sorunlarımız var ve bu temel sorunların tüzüğe yansıması için mücadele vermek, bu mücadeleyi ateşlemek gerekiyor.

“Seçimle gelmiş temsilcileriz biz, sen onların yerine kayyum atayamazsın!”

Mor listedeki kadınların çoğu disiplin kuruluna sevk edilmiş, disiplin kurulu tarafından mücadeleniz engellenmeye ve cezalandırılmaya mı çalışılıyor? Bu süreçle ilgili ne düşünüyorsunuz, bu tasfiye sürecini anlatır mısınız?

Ya ne yazık ki şöyle: 16 Şubat günü DİSK’in düzenlediği bir eylem vardı. Kasım ayına geldiğimizde burada şube yönetimine, ‘çok yoksullaştığımızı ve toplu sözleşmemize sadece %8, %9 zam aldığımızı, büyük bir ekonomik kriz geldiğini ve bu ekonomik krizle işçilerin baş etmesinin mümkün olmadığını’ dile getirerek, bununla ilgili sendika şube yönetiminin bir önlem almasını, işverenle bir görüşme yapmasını talep ettik. Konuyla ilgili temsilciler meclisinde farklı farklı sesler olsa da en sonunda ‘enflasyon farkıyla ilgili bir talepte bulunalım’ diye bir karar çıktı. Ama şube yönetimi bu konuda hiç bir adım atmamaya kararlıydı. Görüştük, görüşeceğiz, şöyle oldu, böyle oldu, aman arkadaşlar size zarar gelmesin, toplu sözleşmeniz Temmuzda var, biz sizin zammınızı buradan alalım gibi işçinin canına tak eden bir konuda -ekonomik dar boğaz- sendika yönetimi bir şey yapmadı. Sen sendikasın işçi senden bir şey talep ediyorsa, sen bunu işverenden istemek zorundasın! Oysa bunu yapmadı. Toplantıya katıldık, bu toplantıya, (çok sık rastladığımız bir şey değil) genel merkezden bir yönetici geldi. Genel merkezden gelen yönetici, TİS’e 1 yıldan az kalan yerlerde ek protokol istenmeyeceğini söyledi. Bizde itiraz ettik, ‘Nasıl böyle bir karar alıyorsunuz?

1 No’lu Şube 5 bin-6 bine yakın işçinin bulunduğu büyük bir şube, buradaki işçilere sormadan neden bu kararı alıyorsunuz?’ diye sorduk. Tam da bizim eleştirdiğimiz mesele bu işte. İşçi temsilcisi de bulunan büyük bir grup ısrarla şunu söylüyoruz, ‘İşçiler çok kötü durumdalar, daha da kötüye gideceğiz. Bunun için sendika önlem almayacaksa kim önlem alacak? Biz niye sendikalıyız?

Sen niye sendika başkanısın?’ Bunların tamamıyla ilgili cevaplar istedik. Sonra bizim temsilcilerin olduğu WhatsApp grubunda, konfederasyonun düzenlediği bir eylemden bahsedildi. Kadıköy Rıhtım’da bu eylemle ilgili bir çağrıda bulunuldu. İlk olarak KHK ile geçti ve sadece 350 lira bürüt zam aldık, 2018 yılından sonra Kadıköy işçisi inisiyatif alıp greve çıktı. Biri geldi işçiye sormadan %8, %9 zammı imzaladı! Bunlar bizim hafızalarımızda taze, DİSK’le ilgili bizim bir deneyimimiz var. Hele ekonomik krizin bu denli yükseldiği bir dönemde, biz bunların çok iyi farkında olan işçileriz.

Yani işçiler sendikadan tabiri caizse üst üste yedikleri kazıklar yüzünden öfkeliydi. Dolayısıyla şimdi bir konfederasyon başkanı Kadıköy’de ‘zamları geri çekin’ diye eylem yapıyor. Komik. Dünya tarihinde hiçbir zaman yapılan zamların geri çekildiği görülmemiş. Hadi bunu da bir kenara bırakıyorum, sen bir konfederasyon başkanısın ve hükümete şöyle seslenmelisin, ‘Belediye işçilerinin hakları olanı istiyorum, bütün işçiler için bunu istiyorum!’ dersin, ‘zamlar geri çekilsin’ diyerek eylem yapılmaz. O eyleme işçi arkadaşlarımızla birlikte gittim ve herkes kendi dövizine ve pankartına ne yazmak istiyorsa yazıp geldi. Bazı arkadaşlarımız da bez fiyatları pahalı olduğundan alamadıklarını, bu yüzden söylemek istediklerini bizim yazmamızı rica ettiler.

Ek protokol talebimizle birlikte gittik oraya, işçiyiz biz arkamızda hiç bir siyasi yapılanma, hiçbir şey yok. Biz işçiyiz ve sana diyoruz ki ‘Ek protokol istiyoruz.’ Bütün genel merkez yöneticileri ve orda olan farklı işçiler dışında, biz orada varız ve sesleniyoruz ama sen sesimizi duymuyorsun! Benim şubem benim sesimi duymadı zaten, ben konfederasyonuma gidiyorum, ‘bak bizim böyle bir sorunumuz’ var diyorum umursamıyor, şimdi konfederasyon olarak sen de duymuyorsun. Sonra da arkamızdan, ‘bunların arkasında güçler var’ falan filan… İşçi size güler!

Biz, Kadıköy Belediyesi’nde çalışan ve birilerinin torpili olmadan buraya girmiş, işini yapan, emeğinin karşılığında ücret alan işçileriz. Senin bizi itibarsızlaştırmaya çalışıp, böyle şeylere sığınmana gerek yok. Etik ve ahlak kuralıdır bu başka bir şey değil.

Biz işçiyiz ve sendikamızdan başka hiç bir örgüt ya da hiç bir siyasi partiyle bağlantımız yok! Kadıköy işçisi sana bir şey söylüyor, sen onunla yüz yüze konuşma mesafesindesin ama konuşmuyorsun ama dövizlerimizden dolayı (çok kırılmış genel başkan), merkez dönüp bizi WhatsApp mesajlarıyla temsilciliklerden alıyorlar. Şubat’ta gerçekleşecek şube seçimlerimizden önce bize ‘hadi bakalım biz altı ay düşündük ve sizi disipline yolluyoruz’ diyorlar. Kim inanır buna? Sen Kadıköy’deki Mor Liste’ye yönelik tasfiye süreci başlatıyorsun ve bunu başka şeylere sığdırmaya çalışıyorsun. Burada hakları için mücadele eden işçi sorunlarıyla ilgili bir şeyler söylemiş, hakkımızı savunduk diye işçi temsilcilerini görevden alamazsın! Seçimle gelmiş temsilcilerin yerine kayyum atayamazsın! Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır?

“İşçi mücadelesi o koltuklarda verilen bir mücadele değil”

Kaç kişi sendikadan tasfiye edildi,  şu anda ne durumdalar?

Şimdi şöyle, bizim normalde ilk gelen mesajlarla temsilcilik görevinden alınan 9 arkadaşımız vardı, bir arkadaşımıza da ‘kusura bakmayın seni yanlış gördük, sen değilsin’ dediler ve geri çağırdılar. O kadar ciddiyetsiz. O arkadaşımızı çağırmalarıyla 8 kişi temsilcilik görevinden alınmış oldu ama disipline giden kişi sayısı toplamda 15 ve sadece Kadıköy’de 13 kişi. Biz 13 kişi gitmedik o eyleme, kalabalık bir eylemdi.

Yönetimin taşıdığı işçiler dışında çok sayıda Kadıköy işçisi katılım sağladı ama sana sesini duyuramadı. Fakat sendika ses kısabilmek için seçilmiş bazı isimleri aldı, ‘sizi seçiyorum gelin bana ifade verin, savunmanızı yazın’ dedi. Sonrasında buna toplu iş sözleşmesinden sonra, ‘işçiyi sendikaya karşı kışkırtmak’ gerekçesiyle 9 kişiyi daha ekleniyor. Bunların arasında da yine 3 kadın arkadaşımız var. Böylelikle DİSK’in disiplin kuruluna ifade vermek zorunda kalıyorlar.

Arkadaşlarımız önümüzdeki günlerde ifade verecekler, onlar da suçlamayla ilgili cevap yazılarını yazacaklar. Sözlümü, yazılımı verirler henüz onun bilgisi yok ama ifade verecekler. Buna savunma demeyeceğim, bu bir savunma değil çünkü, yanlış bir terim olur.

Biz tüm yapılanlara dönük politik bir cevap yazısı verdik. Genel merkez yöneticilerinin gelip katıldığı toplantıdan başlayarak yaşanılan tüm süreci anlatıp, neden bu eylemde yer aldığımıza dair kapsamlı ve şeffaf bir cevap yazdık. Başımız dik! Dilekçeleri de öyle bitirdik. Çünkü işçi mücadelesi o koltuklarda verilen bir mücadele değil, bunun bilincinde olan insanlarız. Taban örgütlenmesini ve işçi temsilcilerini yok sayan bir sendika içerisindeyseniz, başka bir yol bulmak zorundasınız. Şimdi kararı bekliyoruz, geldiğinde sonucu hep birlikte göreceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu