EmekGüncel

EMEK | Gratis’in “normal”i de pandemisi de aynı: “Kendine güzel bak”, işçiye değersiz!

Devlet çalışanlara destek vereceğini açıkladığında, bunun kendilerine olumsuz geri dönüşü olacağını bildiğinden bu durumdan korktuğunu anlatıyor. Korktuğu da başına gelmiş zaten!

2008’de kriz patlak verdiğinde, Erdoğan, “krizin Türkiye’yi teğet geçtiği” ile övünmüştü. Ancak Türkiye ile Alman şirketleri arasında yatırım danışmanlığı yapan Joachim Behrendt, “Kriz, Türkiye’yi teğet geçti ama arka kapıdan girdi. Şirketler yeni düzene göre tekrar şekillenmek zorunda” (29.07.2010, Milliyet) demiş ve danışmanlığını bu yönde sürdürmüştü.

Behrendt’in bu dönem danışmanlık yaptığı şirketlerin başında “Gratis” geliyor. Demir Sabancı tarafından, Behrendt önderliğinde 2009’da kurulan ve 2019 sonunda 600’ün üzerinde mağazaya sahip olan Gratis için şöyle söylüyordu Demir Sabancı: “Hesaplı risk aldık. Nefesini tutma kabiliyetin varsa neden olmasın” (21.01.2010, Sabah). 2017’ye gelindiğinde; Sabancı hisselerinin yüzde 55’ini Actera Group’a sattı. Bu ortaklık için de “Gratis’in lider konumunu, önce bölgesel, sonra da küresel boyuta taşımak istiyoruz” dedi. (29.11.2017, Dünya)

Sabancı, gözüpek ve cesur bir patron (mu?). Büyülü sözlere bakılırsa, evet. Ancak Gratis’in 5 binden fazla çalışanından birine sorduğunuzda, Sabancı ve Gratis’inin tüm parlak pulları tek tek dökülüyor.

Sabancı’nın “risk alma” cesaretini, krize rağmen “nefesini tutma kabiliyeti”ni işçiler üzerinde kurduğu sömürü mekanizmasından; Gratis’in “liderlik konumunun bölgesellikten küreselliğe taşınmasının” ise bu sömürü mekanizmasını süreklileştirmekten aldığı görülüyor.

Gelin, parlak mağaza camlarına kadınların cazibesiyle sunulan o ürünlerin gerçek hikayesini Gratis’in bir kadın işçisinden dinleyelim:

 Kota ve prim, mobbing ve hastalık demek!

Gratis’in, mağazaları ve e-ticaret üzerinden gelenler için siparişlerini temin ettiği tek deposu İstanbul’da, Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi içinde yer alıyor.

Mal kabul, stoklama, toplama, paketleme ve e-ticaret gibi bölümlerden oluşan depoda vardiyalar halinde ekip olarak çalışan işçiler, asgari ücret ile başlatılıyor ve kota sistemine göre çalıştırılıyorlar. Kota sisteminde belli sayıda “satır”ın tamamlanması isteniyor.

“Mesela siparişte bir oje var, onu da el terminali ile okuduğumuzda bir satır oluyor, tek siparişte 50 oje varsa bunları okuttuğumuzda da tek satır oluyor ve o satıra göre prim alıyorsun” diyor Gratis işçisi. “Gün içinde 80-90 kasa kaldırıp indirmen lazım. Bu malzemeleri bulup, kaldırıp indirirken harcadığın zaman kaybını önemsemiyorlar, o kotayı tamamlamak zorundasın. Tamamlayamazsan primi geri çekiyor.”

Gratis, daha önce kota ve primi kişinin kendisine endekslerken daha kârlı bir yol buluyor ve işçileri birbirine bağlıyor. “Buna göre eğer kuru asgari ücrete tabii kalmak istemiyorsan; o primi alabilmen için arkadaşının da senin kadar çalışması lazım. İstersen “mükemmel” çalış, en üst sayıyı çıkar ama sen “mükemmel” çalışırken ben “normal” çalışıyorsam, benim yüzümden sen de düşük alıyorsun.

Kârı artırmak için işçileri birbirine kırdırmaya yol açan bir şey bu. Görece başarılı oldular. Eskiden ekipler içerisinde kavga-tartışma pek olmazdı ama şimdi prim yüzünden gruplaşmalar da, kavgalar da oluşmaya başladı.

Tabii kâr da arttı.” Ha, diyelim kuru maaşa yani asgari ücrete “tamam” dedin. “Öyle bir ihtimal bırakmıyorlar sana. Yoğun bir mobbing var. Saatte bir gelip sayını soruyorlar, neden böyle, bak diğer arkadaşın yapmış, sen nasıl yapamadın, hastaysan beni ilgilendirmez, diyorlar. Eğer onların istediği hızda çalışmıyorsan tepende iki ekip lideri, bir amir ve bir kat sorumlusu var.”

Ne kadar değerlisiniz! Tabii işten çıkarma ya da iş kazası olduğunda bu “değer”i görmüyor çalışanlar!

“Burada işe girmek isteyen kadar aslında işten çıkmak isteyen de çok insan var. Çünkü bu sektör çok yıpratıcı. Ağır işkollarından biri. Depoda çalışan bir elemanda maksimum iki sene sonra bel fıtığı; mal kabul bölümünde çalışıyorsa, boyun fıtığı çok sık karşılaşılan durumlar.

Ama bunlar meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor, o yüzden de tazminatını alıp çıkamıyorsun. Raporla ispatlamanı istiyorlar. Diyelim ki ispatladın ama buna karşılık depoda kişinin hastalığını artırmayacak bölüm yok.

Ya kendi isteğinle işten çıkacaksın ya da o ağrıyla çalışmaya devam edeceksin. Para kazanmak, aileni geçindirmek için tepki duysan da göz yumuyorsun. Diyor ki, beğenmezsen kapı orada, kapıda işsizler ordusu var. Nereye gidersen git, her yerde bu tehdit karşına çıkarılıyor.”

 

Genç emek sömürüsünün marka hali: Gratis

Gratis, The Brange Age’in 2018’deki “Aşkın Marka Hali” araştırmasında, ikinci kez, Türkiye’deki 18-25 yaş arası gençlerin “kalbini fetheden”, “En Çok Sevilen Kişisel Bakım Kozmetik Markası” seçildi.

Ne tesadüftür ki; depodakilerinin tamamına yakını da bu yaşlardaki işçilerden oluşuyor! Bunu süreklileştirmek için de bir yöntemi var:

“Gratis bahar ve yaz döneminde ürünlere talep arttığı için Mart’ta alımlara, Eylül’de çıkarmalara başlıyor. Tek konu talebi karşılamak değil. Devletin sözde işçinin iyiliği için, işçi alımı olsun, istihdam artsın diye yaptığı bir düzenleme var. Ama patronun çıkarına bir döngü bu. İŞKUR işe alımlarda, ilk altı ay işçinin maaşı ve sigortası için destek sağlıyor.

İşçi altı ay sonrasında kadrolu olduğunda desteğini çekiyor. Patron düşünüyor, “niye elemana tam maaş vereyim ki, bunu çıkarayım, yenisini alayım ve devlet desteği sürsün” diyor.

İş basit ama hız ve yoğun emek istiyor. Genç dinamiği kullanıyor. Geçicilik ve ihtiyaç halini kullanıyor, her yeni gelen tüm koşullara evet demek zorunda kaldığından her alımdan sonra tüm çalışanlara yeni kurallar geliyor.”

 

Devlet destek dedi mi korkacaksın!

Peki, Gratis’in salgını nasıl karşıladığını bizim gibi siz de merak ettiyseniz, buyurun: “Gratis pandemiyi sadece iş günlerinin azaltılması olarak karşıladı. Haftada üç gün çalışmaya başladık. Belirli sağlık önlemleri aldıklarını düşündüler.

Maske, eldiven ve biraz da dezenfektan. Dezenfektan da şu şekilde; “pandemi sürecinde mağazalar kapandığı için mal kabul bölümünü iptal ettiler. İşçileri de temizlikçi olarak başlattılar. İşçilere birer fısfıs ve bez vererek temizlik yaptırdılar. Ama sorduğunuz zaman profesyonel şekilde dezenfekte ettiklerini söylüyorlar.”

Bunun sonucunda onlarca işçide virüs saptandı ama bu bilgileri bile işçilerden gizlediler.

“Toplama bölümündeki çalışanların hepsini paket bölümüne kaydırdılar. E-ticarete çektiler. Çünkü e-ticaretin bu dönemde patlayacağını öngörebiliyorlardı. Salgın öncesi günlük 4 bin civarı iş düşüyordu, salgın sonrası sadece şu an içeride birikmiş 45 bin iş var ve günlük 15 bine yakın iş çıkıyor depodan” diyen Gratis işçisi, pandemi sürecinde daha az işe gitmelerinin önlem anlamına gelmediğini, “daha esnek çalışıyoruz” demelerine rağmen gerçeğin öyle olmadığını, müşterilerden gelen her kötü yorumun kendilerine döndüğünü anlatıyor: “İnternete giriyorsunuz, bir tıkla beş farklı ürün alıyorsunuz, o siparişi hazır etmek için yedi eleman çalışıyor. Ki bu sadece bize kadar, bizden sonra bir de bunun kargosu var.

Bu yedi çalışan haftanın üç günü işe gidiyor. Müşterinin yaptığı kötü yorum, mobbing ve prim kesmeye kadar ceza olarak dönüyor. Saatte ortalama toplama hızımız 150 civarıydı, 170’in üzerine çıktı. Normalde saatte yaptığımız paket 20-25 arasıydı, şimdi 25-30 arası ve bundan da memnun değiller, bunu nasıl arttırabiliriz diye düşünüyorlar.”

Devlet çalışanlara destek vereceğini açıkladığında, bunun kendilerine olumsuz geri dönüşü olacağını bildiğinden bu durumdan korktuğunu anlatıyor. Korktuğu da başına gelmiş zaten!

“Normalde günde molayla birlikte 8 saat çalışıyorduk, bunun üzerinden hesaplandığında 24 saat yapıyor. Bu açıklamadan sonra bunu 22.5 saate denkleştirmek için molalarımızı çalışma saati olarak saymayıp, fabrikada 8 saat kalmamıza rağmen 7 saat kalıyoruz gibi gösteriyorlar. Kaldı ki, bu dönemde 8 saat de değil, 9.5 saat çalıştırıyorlar.

Açıklama yapmış bile değiller. Çalıştığımız bu saatler ne olacak, bilmiyoruz. Devlet kime destek sağlamış oluyor bu durumda ve neden böyle bir esneklik yaratıyor? Pandemide başta sağlık çalışanları olmak üzere çalışanlara sahip çıkıyoruz denildi, destek paketleri açıklandı. Ama sağlık çalışanları ayrı sıkıntı yaşıyor, biz ayrı. Şu an devlet bize ne kadar yatıracak, firma ne kadar verecek bilmiyoruz, karmaşa var.”

Ve şimdi normalleşmeden bahsedilirken, Gratis işçileri için bunun tek bir anlamı var: Pandemide artan baskı ve çalışma hızının gündeliğin normali haline getirilmesi…

Ne demişti Behrendt, “Türkiye’de, zincirler için durum şöyle: Yavaş büyüyemiyorsunuz. Ya devsiniz, ya kaybolup gidersiniz.” (29.07.2010, Milliyet) Sermayenin büyümesi ve devleşmesinin “normal”i de bu olsa gerek!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu