GüncelMakaleler

DÜNYA | AB’de gelişen ırkçılık ile 100 yıl sonra, İtalya’da faşizm yeniden iktidarda

"Bulunduğumuz AB ülkelerinde, bize siyaseten en yakın olan yerli ve göçmen kurum ve sınıf hareketleriyle, anti-faşist, anti-emperyalist birlikler kurarak, geniş halk yığınlarının sorunlarına politik çözümler sunmak anın acil görevidir."

Avrupalı Emperyalist Birliğin, uyguladığı savaş siyasetiyle birlikte, giderek derinleşen ekonomik ve politik kriz, kitleleri yoksulluğa, işsizliğe ve sefalete sürüklüyor. Diğer yandan, AB’de gelişen ırkçı, faşist hareketler; egemenlerin arka bahçesinde beslenerek büyütülmesi de göçmen ve yerli emekçi halkları tedirgin ediyor.

Özellikle İsveç ve İtalya’da son yapılan parlamento seçimleriyle birlikte, Avrupa’daki faşist-ırkçı parti ve örgütler iktidara gelecek kadar güçlenmiş bulunuyorlar. Bu nedenle, Avrupa ülkelerinde artık iktidara zahmetsiz bir şekilde gelebiliyorlar.

25 Eylül 2022 İtalya’da yapılan parlamento seçimlerde, ırkçı-faşist İtalya’nın Kardeşleri Partisi (FdI), sandıkta birinci parti olarak çıktı. Bu faşist parti, yüzde 26 oyla birinci parti olurken, ittifak halinde olduğu diğer aşırı sağcı partilerle birlikte, yüzde 44’lük bir oy oranına sahip oldular.  İkinci Dünya Savaşından bu yana, İtalya’da ilk kez faşist bir çoğunluk hükümetine sahip oldular.

Eski başbakanlardan Silvio Berlusconi’nin Forza İtalya (İleri İtalya) partisi ile Lega partisi de bu aşırı sağcı bloğun içinde yer alıyor. FdI’nin kadın lideri Giorge Meloni’nin başbakanlığa atanması ile hükümeti kuracaktır. Böylelikle ırkçı-faşist bloğun parlamentoda çoğunluğu sağlaması mümkün olacak. Bu anlamda, İtalya’da 100 yıl aradan sonra, faşizm yeniden iktidara gelmiş bulunuyor.

Faşist Benito Mussolini de Ekim 1922’de Roma Yürüyüşü sonrasında iktidarı ele geçirmişti. Günümüz İtalya’sında da faşist partinin birinci parti olarak çıkmasında ki önemli etkenler ise, kitlelerin içinde bulunduğu anın sorunlarını, kendi lehine propaganda yaparak güç kazanmıştır.

Mevcut durumda kitleleri doğrudan etkileyen sorunların başında, hızla yükselen enflasyon, işsizlik, yoksulluk ve savaş, açlık, kıtlık ile çevre sorunlarından kaynaklı kitlesel göçlerle birlikte pandemi sürecinde ortaya çıkan, yetersiz sağlık sistemi, Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı enerji krizi gibi çelişkiler, ırkçı-faşist parti ve örgütlere, önemli propaganda malzemesi sunuyor. Bu faşist-ırkçı partiler, emperyalist sistemin yarattığı yıkımları, bağlamından kopartarak halklar arasında kin ve nefret tohumları ekerek, kendi ulusundan olmayan tüm kesimlere yönelik, kutuplaştırıcı düşmanlaştırıcı bir siyaset üzerinden kendilerine alan açıyorlar.

Zira ırkçı-faşist hareketlerin iktidara gelmesinde bu mevcut durum, faşizm için önemli bir propaganda aracı olarak rol oynasa da asıl olan şudur; kriz dönemlerinde egemen sınıfların ve tekelci sermayenin faşizmi desteklemesi ve iktidara taşıması olmuştur. Bu gerçek tarihsel deneyimleri ile ortaya çıkmıştır. Örneğin; 1930’dan sonra büyük tekellerin hepsi Hitleri destekledi. Başta ağır sanayi grupları ve bankacılar desteklerini sundular. İtalya’daysa faşist hareketi ilk kırsal kesim, ardından sanayiciler destekledi.

Egemenlerin desteğiyle ırkçı sağ patiler yükseliyor

  1. Dimitrov “Faşizm, finans kapitalin en gerici, en şovenist ve en emperyalist öğelerinin açık terörist diktatörlüğüdür” der. Faşizm üzerine yatığı değerlendirmelerde de bu gerçekler dün olduğu gibi, bugünde pekişiyor. Günümüzde de gelişen ırkçı-faşist hareketlerin, iktidarlara kadar gelmelerini, tarihsel olarak ortaya konulan bu doğrulardan bağımsız olarak ele alınamaz. Bu nedenle; ırkçı-faşist hareketler, sadece İtalya’da değil, bir bütün olarak AB ülkelerinde egemenlerin destekleriyle güçleniyorlar. Ve parlamentolarda yerini alıyorlar.

Bu anlamda, geçtiğimiz günlerde, Avrupa’nın “sosyal demokrasinin” sembol ülkesi olarak anılan İsveç’te 11 Eylül 2022 tarihinde yapılan parlamento seçimlerinde, sağ blok partiler olarak, yüzde 49,6, “sol” blok partiler ise yüzde 48,9 oy aldı. Ve 349 sandalyeli parlamentoda sağ blok partileri 176, “sol” blok partileri, 173 sandalye kazandı. Neo-Nazi kökenli, faşist-ırkçı İsveç Demokratları Partisi de yüzde 20,5 oyla ikinci sıraya yükseldi. Yine Macaristan’da faşist-ırkçı Victor Orban 12 yıldır iktidarda.

Avrupa parlamentosu ise, hegemonyacı ve iki yüzlü politikalarını gizlemek için Macaristan hükümetine bazen ikazlarda bulunuyor.

En aktüel karar ise, 16.09.2022 tarihinde alındı. AP’nun Macaristan için aldığı kararda, Macaristan’ın yönetim şeklini “seçimli otokrasi” olarak tanımlayarak, ülkenin, AB’nin değerlerini sistemik olarak tehdit ettiğine ve “artık demokratik olarak yönetilmediğine” karar verdi. Ayrıca diğer kararda “Konseyde Rusya’ya karşı kısıtlayıcı tedbirlerin engellenmesinin AB için bir güvenlik sorunu oluşturduğu” belirtildi. Diğer bir karar ise, “akademik özgürlük, din özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, LGBTİ+ hakları da dahil olmak üzere eşit muamele hakkı, azınlıkların yanı sıra göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin haklarının da” sorunlu olduğu ifade edildi. Tüm bu kararlar, AP Genel Kurulunda 433 lehte, 123 aleyhte ve 28 çekimser oyla kabul edildi. Fakat AP’nun aldığı bu kararlara karşı da bir yaptırım gücünün olmadığı bilinen diğer bir geçektir.

Keza Polonya’daki hükümet de aşırı sağcı, cinsiyetçi, dinci ve ırkçı bir hükümettir. Fransa’da da aşırı sağcı, faşist-ırkçı Marine Le Pen’in partisi de son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalmıştı. Almanya’da SPD, Yeşiller ve FDP’nin olduğu koalisyon hükümeti; Rusya, Ukrayna Savaşı nedeniyle; yaşanan ekonomik ve enerji krizini, AFD partisi, ırkçı emelleri için fırsata çevirmek istiyor. Tüm bunlardan dolayı kitleleri hükümete karşı protesto için sokağa çağırıyor.

Bize siyaseten en yakın olan yerli ve göçmen kurum ve sınıf hareketleriyle, politik çözümler üretmek anın görevidir

Sonuç olarak; isyan ruhumuzla, ezilen halkların içinde yaşadığı bu baskı ve zulüm politikalarına karşı duyarlılığımız on katına çıkararak harekete geçmeliyiz. Çünkü; Irkçı-faşist politik baskı ve saldırılar, tarihsel tecrübelerden edindiğimiz dersler ışığında, salonlarda değil, ancak ve ancak sokakta alt edilebilir. Bu anlamda, bulunduğumuz AB ülkelerinde, bize siyaseten en yakın olan yerli ve göçmen kurum ve sınıf hareketleriyle, anti-faşist, anti-emperyalist birlikler kurarak, geniş halk yığınlarının sorunlarına politik çözümler sunmak anın acil görevidir.

Diğer yandan, krize karşı gelişen işçi grevleri ve sokak hareketlerinin birer halkası, parçası ya da olabilirsek öznesi olmalıyız. Bu nedenle, Çekya, Macaristan, Polonya, İtalya, İngiltere, Fransa ve Almanya’da yaşanan grev ve gösteriler önümüzdeki dönem halk hareketlerinin genişleyeceğinin işaretini vermektedir. Bu işaret şimdiden tüm demokrasi güçleri ve sınıf hareketlerinin yol haritası olarak, eylem kılavuzu olmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu