GüncelManşet

Ankara Katliamı’nın 1. yılında: Taşeron DAİŞ, fail devlet

Sonbahar en güzel mevsimdir birçok kişi için. Hele de yeşili ve sarıyı bir arada taşıdığı zaman. Kimse karşı koyamaz bu eşsiz renk cümbüşüne. Dalar gider, yeşilin sarıya yenilgisine. Yine bir sonbahar, filizlenmiş tomurcuklar, yıllara meydan okuyan çınarlar gelecekleri için, taleplerini haykırmak için 10 Ekim 2015’te Ankara, Sıhhiye’deydi. 7 Haziran genel seçimi sonrası kan deryasına dönen memleketin, bilcümle katliamların failini haykırmak, haklarını talep etmek için. Öyle ki Ankara’da sendikaların, emek örgütlerinin, devrimcilerin, demokratların, yurtseverlerin bir arada olacağı günler öncesinden çağrıları yapılarak duyurulmuştu. Nitekim sonradan anlaşılacaktı ki, o güne değin yüzlerce katliamın faili olanlar da, bir vahşetin altına imza atmak için pusuda bekliyordu.

Katliam sonrası bilindik uygulamalar olan sansür, yasaklama, cop, tazyikli su ile saldırdı devlet. Savcı ve valiler başta olmak üzere sorumlular hakkında açılmak istenen soruşturmaların engellenmesi için elinden geleni yaptı. İçişleri Bakanlığı, “Bu dava dayanaktan yoksundur, ortada bir ihmal yoktur” diyerek hesap vermemeyi bir adet edindiklerini gösterdi. Halbuki 109 kişinin katledildiği DAİŞ-TC ortak canlı bomba saldırısı ile ilgili hazırlanan inceleme raporunda, emniyetin saldırının gerçekleşeceğini, hatta bombacının ismini dahi bildiği, ancak gerekli “önlemlerin” alınmadığı ortaya çıktı. Hal böyle iken sorumlular niçin vali ve savcılar tarafından korundu? Çünkü AKP, DAİŞ’in katliamlar serisini toplum üzerinde baskı aracı olarak kullanacaktı.

Kaos ile pekişen iktidar

7 Haziran genel seçimi sonrası Erdoğan’ın hükümet kurulmasını engellemesi ve seçim sonuçlarına ilişkin “istikrarsızlık çıkardı” yalanını ortaya atması, bugün de devam eden yeni sürecin ilk adımları olmuştu. DAİŞ’in Suruç ve Ankara’da gerçekleştirdiği katliamlar sonrası 1 Kasım’da yeniden iktidara gelen AKP, Kürt düşmanlığı ve kaos üzerinden iktidarda kalmayı hedefledi. Özellikle de Kürt düşmanlığı üzerinden şovenizmi körükleyip savaşı T. Kürdistanı’nda tırmandırırken, işçi ve emekçilerin can bedeli mücadeleyle elde ettiği kazanımlarına da saldırarak faşist iktidarını pekiştirdi. Bir bütün baktığımızda da çok açık ortaya çıkan DAİŞ katliamları eşittir AKP iktidarının pekişmesi durumunun açıkça göz önünde durduğunu görmekteyiz.

İçeride ve dışarıda DAİŞ bahane edildi

Ancak AKP iktidarı Amed, Reyhanlı, Ankara, Suruç, Sultanahmet, İstiklal Caddesi ve Antep katliamlarıyla Kürtlere, devrimcilere, demokratlara ve bir bütün sivillere yönelik içeride savaş gerekçesi, dışarıda ise DAİŞ tarafından hedef alınan ülke söylemini kullanarak saldırılarına zemin hazırladı.

AKP iktidarı dış politikasının, iç politikayı belirlediği 14 yıllık sürecinde, DAİŞ’i kullanmak için büyümesi ve güçlenmesine destek verdi, çok kullanışlı bir araç haline getirdi. Ve 7 Haziran 2015 genel seçimi sonrası DAİŞ’i muhalifler başta olmak üzere ezilenlere karşı aktif olarak kullandı. Öyle ki, MİT tarafından DAİŞ’e eleman toplama birimleri kuruldu. Türkiye üzerinden binlercesinin Suriye’ye gidişine yardımcı olundu. Türkiye’yi Suriye’den dünyanın diğer yerlerine giden DAİŞ’in otobanı haline getirdi.

Gerçekler apaçık ortada!

TC-DAİŞ ittifakı her ne kadar inkar edilse de geçtiğimiz hafta RedHack’in Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın mailini hacklemesi sonrası peyderpey yayımlanan e-postalarda kirli ittifak yeniden doğrulandı. 9 Temmuz 2014 tarihli bir e-postada, Haksöz Haber internet sitesinde yazıları yayımlanan Cüneyt Arvasi ile daha önce yine RedHack sızıntısında adı geçen Halil Danışmaz’a Rojava hakkında yazdığı mail ortaya çıktı. E-postada Arvasi, DAİŞ’in Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Rojava’ya “full scale” saldıracağını söylüyor. E-postanın ekinde bir harita da gönderen Arvasi, haritada Türkiye’den DAİŞ’e yapılan silah sevkiyatını ve cihatçıların kullandığı yolları gösteriyor. Arvasi, “TSK-PKK savaşının” Rojava’da “IŞİD-YPG savaşına” dönüştüğünü belirtirken, “tam ölçekte patladığı anda içeriye sıçrar” diyor. Gerçekten de, DAİŞ Kobanê’ye saldırdıktan sonra, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde özellikle T. Kürdistanı’nda büyük eylemler düzenlenmiş, 14 Ekim 2014 tarihli İHD raporuna göre 46 kişi yaşamını yitirmişti. Tabii BirGün yazarı Nuray Mert ve Ruşen Çakır’ın ortaya çıkan e-postaları inkar ile onaylaması, Doğan Yayın Grubu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ’ın istifası bir bütün ortaya çıkan ve çıkacakların gerçek olduğunu gösteriyor. Bu doğrultuda Reyhanlı, Amed, Sultanahmet, Suruç, Ankara, İstiklal, Yeşilköy ve Antep katliamları AKP iktidarının çıkarları için gerçekleşti demek yanlış olmaz.

Onun için 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ar damarları çatlamış, ahlakları Ensar Vakfı kadar olanlara karşı ayakta durabilmek günün görevidir. Reyhanlı, Amed, Sultanahmet, Suruç, Ankara, İstiklal, Yeşilköy ve Antep’te bombayı patlatanların istedikleri baskının, kaosun sürmesine, tetikçilerinin “Oluk oluk kan akacak” sözlerini ağızlarına tıkamaktan başka çarenin olmadığını görmek gerekir. Çünkü, toprağı kanıyla sulayanların hasat zamanı bu döngünün hedefidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu